Öz Ortodoksluk doktrinleri ve emanetleri

KİTAPLAR

 

İKONA: DEĞERLİ BİR MANEVİ MİRAS
Kore Metropoliti ve İlahiyat Profesörü Ambrosius Zoğrafos

 

                     

                  
Ortodoksluk’ta 4.yy.’dan itibaren ikona kullanımı başlamıştır; bundaki gaye RAB’bimiz İsa’nın kilisesindeki derin bilgeliği inananlara öğretmede yardımcı olmaktır. Yani İncil’deki sözlerle kilise bilimi (Ecclesiology), İsa Mesih bilimi (Christology), Kutsal Ruh bilimi (Pneumatology) vb. detaylı ilahiyat teorilerinin kolayca anlaşılmasında görsel açıdan yardımcı ders kitapları gerekli olmuştur. 

Ortodoksluk’ta erken zamanlardan beri şarkı ve şiir, resim, kilise inşaasının yapısı vb.’inde sanatsal vasıtaların insanlığın kurtarılması için Tanrı’nın yüce işine çokca yardımı olduğu gerçeği bilinmektedir. 

Zaman geçtikçe, RAB’bimiz İsa Mesih’in Kilisesi’nin doktrinlerini değiştirmek isteyen sapkın aşırılıklar meydana geldi. Resmi kiliseler bu tarz karışıklık dönemine maruz kaldığından, inananlar net ilahi öğreti eğitimine ihtiyaç duymuş ve bu süreçte eğitimde etkili olan, ikonalar kullanılmaya başlanmıştır. 
Elbette ikonalarda ruhun varlığı söz konusu değildir. Ama, ikonaların görsel etkiye sahip olduklarından eğitimin içeriğini nispeten etkili aktarmada büyük faydaları vardır. 

İnananlar kilise içine girer girmez ikonayı görürler ve doğal bir şekilde gönül kapıları açılmış olur. 4.yy.’da yaşamış olan Aziz Dorious’un erken zamanlarda “Kilisenin iç kısmına çizilen dilsiz ikonalar, sözsüz bir dili bize aktarırlar ve bunun etkisi aşırı derecede büyüktür.” dediğine dair kayıtlar vardır.

Ortodoksluk’ta Tanrı’nın sözü öğretilirken yazıyla kayda geçmiş Tanrı sözü olan İncil kullanılmıştır; ayrıca resimden oluşan Tanrı’nın sözü olan ikonalar da kullanılmıştır.  Böylelikle Müjde’nin içeriğinin çizildiği çok sayıda ikonaya resim halini almış Müjde (İncil) denilebilir. Çünkü, ikonaların sadece sanatsal yönleri yoktur, bunun yanında inananlara doğrudan Ortodoksluk ilahiyatını öğretirler ve bunu açıklarlar.

İkonayla resimdeki derin ifadeyi anlamak için, ilk önce ikonada kullanılan simgesel dilin anlaşılması gerekir ve hangi simgenin ne anlama geldiği bilinirse, ikonadaki içerik doğru bir şekilde kavranabilir. Aziz Basilios, 4.yy ikonasına dair “İkonaya saygı gösterilirse o saygı ikonanın kahramanı olan şahsa aktarılır” demiştir.

RAB’bimiz İsa’nın çizili olduğu ikonaya saygıyı ifade etmek, ağaçtan yapılan bir materyale saygı gösterilmesi değil; RAB’bimiz İsa’nın kendisine yapılan bir ibadettir.  Tekrar edilecek olursa; ikona, ikonaya çizilenle bilinçsel olarak iletişim kurulmasına yardımcı olur. Örneğin; uzaktaki sevdiğimiz birini düşünürken o’nun fotoğrafına sahip olmamız gibi. Tıpkı bir annenin uzaktaki oğlunu özleyerek gözyaşı dökerek sevdiği oğlununun fotoğrafını öpmesi gibi, burada önemli olan kağıttan fotoğraf değil annenin oğluna olan sevgisi ki bu, o fotoğrafı öptürendir. Aynı bu şekilde Ortodoks inananları, ağaçtan yapılan ikonanın kendisini öperler, ama bu ikonaya çizilen RAB’bimiz İsa’ya da kutsal Meryem ana veya bir başka azize olan saygı ve sevgiyi ifade eder.

On emirde, “puta tapmayacaksın” diyen bir söz; “Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın” (Mısır’dan Çıkış 20:4). Ama Ortodoksluk’ta kullanılan ikonayla alakalı, On emir’de kayıtlı put olarak yanlış anlayanlar olduğundan Ortodoksluk’ta ikonaya bir put olarak tapılmadığını açıklama gereği vardır.  (Ortodoksluk’ta bir put olarak tapınıldığı yanlış anlamasından kaçınmak için aynı resim kullanılmaz.) Bu soruna dair 8.yy büyük ilahiyatçılarından Aziz Şamlı Yuhanna (749 yılı) aşağıdaki: “Bedeni olmayan, görünmeyen Tanrı’yı çizmek imkansız bir iştir.  Görünmeyen Tanrı nasıl çizilebilir? İncil’de Tanrı’ya dair şöyle denmekte. Henüz Tanrı’yı gören yoktur. Ama babasının kucağındaki tek oğlan olarak Tanrı’yla aynı olan O kişi Tanrı’yı bildirmiştir (Yuhanna 1:18)...  Tanrı’nın bedeni yoktur ve görünmediğinden çizilemez; ama üçlü teslisten birisi olan RAB’bimiz İsa, bedene bürünerek insanlarla beraber yaşamıştır, bu nedenle Tanrı’nın ikonası yapılabilmiştir.  İkonanın yapıldığı malzemeye tapmak değil, bunları yaratan yaratıcıya saygıyla ibadet etmektir...  Ayrıca Yeni Ahit’te aşağıdaki gibi bir söz vardır...  Eski İsrailliler Tanrı’yı göremediler.  Ama hepimiz yüzünden büyük dalgalara atılarak ayna gibi RAB’bimiz İsa’nın görkemi yansır.  Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab`bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O`na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. (II.Kor.3:18)” demiştir.

787 yılı 7. Ekümenik Konsül’ünde (O zamanlar ayrılmamış tek bir Kilise Topluluğu mevcuttu; RAB’bimiz İsa’nın Kilisesi) ikona değerli olup saygının ifade edileceği bir şey olarak beyan edilmiş ve bir put olarak ibadet edilecek bir şey olmadığı çok net belirtilmiştir. Bu toplantıdaki kararlar ikonalarla alakalı Ortodoksların hala kabul ettikleri bir öğretiyi oluşturdu. Kutsal resim sorunuyla alakalı olarak yukarıdaki toplantıda kaydedilen dökümandan bir alıntı: “Eskiden beri kiliseden gelen tüm geleneğin kaydedildiği (İncil) ve sözle aktarılan gelenekler aynen yerine getirilir. İkona yapımıda bu geleneklerden biridir. Tanrı’nın oğlu olan RAB’bimiz İsa’nın, insan olarak bu dünyaya geldiğini belirten ikonalar, bu konuyla ilgili İncil’de yazılan sözlerle eşittir ve hatasız gerçeğin aktarılmış halidir.” İkonaya saygılı bir gönüle sahip olup, değerli olduğu düşünülerek yapılan ibadet sadece Tanrı’ya sunulur. İkonaya mür ve mumla saygı gösterilir. Bu nedenle RAB’bimiz İsa’ya inananlar böyle bir inanç aracılığıyla gelecekte yeryüzünden cennete doğru uzak mı uzak bir yolculuğa çıkacaklardır. Yeryüzündeki her şey geçici ve maddi olmasına karşın Tanrı’nın cenneti ebedi ve ruhani bir yerdir; yeryüzü tamamlanmamış bir yerdir ve yeryüzündeki her şey bozulup yok olma kaderiyle başbaşadır; ama cennet tamamlanmış ve ebedi bir yerdir.  Bu nedenle RAB’bimiz İsa’ya inananlar, Tanrı’nın krallığı olan kusursuz cennete gitmek için gerçek bir inanç yaşamını sürmelidirler. İkonanın bu tür gerçek bir inanç yaşamına faydalı olduğunu tekrar hatırlamanızı dileriz ve kutsal ikonanın ilahi anlamı hakkındaki bu kısa yazıyı burada sonlandırmak isteriz. 


..................................................................................

1.  Leonid Ouspensky ve Vladimir Lossky, The Meaning of Icons, trans.  G.E.H.  Palmer ve E.  Kadloubovsky (Crestwood, N.  Y., 1982), p.25. 
2.Nisadaki Aziz Gregorius, “Eis ton megan Martyra Theodoron”, (Büyük şehit Theodoros’a dair) PG46,737D. 
3.Damaskos’daki Aziz Yuhanna, Logos A'.  Pros tous diavallontas tas hagias ikonas, 17 (İkonalara karşı gelenlere dair delil) PG94, 1248C. 
4.Aziz Basilios, Peri tou Hagiou Pnevmatos, (Kutsal Ruh’a dair) P.G.32:149 
5.  St.  John of Damascus, On Icons, ed.  Bonifatius Kotter, Die Schrift! en des Johannes von Damaskos, 7 vols.   (Berlin-New York, 1969-88), 3:143. 
6.  G.D.  Mansi, Sacrorum conciliorum nova et amlissima collectio, 13,377B-E, 397C.

            

 

Ortodoks Kutsallığının İzahı 1
 
RAB’bimiz İsa (MS 6.yy)

 

Sıcak balmumu çizim yöntemiyle (balmumu karıştırılan rengin ısıtılmış demirle eritilerek yapıştırıldığı resim yöntemi) yapılmış taşınabilir ikona olarak Mısır Sina’daki bir Ortodoks kilisesinde tutulmakta olan özgün bir eserdir.

RAB’bimiz İsa’nın görünüşlerinin ilahi ve güzel bir şekilde çizildiği, şimdiye kadar bulunan eserler arasında en eski olanıdır. Bu ikonada Efendimiz İsa, solunda değerli taşlarla süslenmiş İncil’i tutmakta ve sağ eliyle kutsamaktadır. İki gözü birbirinden farklı ifadeye sahiptir, bu RAB’bimiz İsa’nın iki çeşit özelliğe (insani yapı ve Tanrısal yapı) sahip olduğunu gösterir.

Hem Tanrı hem de İnsanoğlu olan RAB’bimiz İsa, tamamen bir Tanrı olarak (sert bakan sağ göz) « Adaletle yargılayan tek kişi » (Yakup, 4: 12), tüm insanlığı yaptıklarına göre hesaba çekecektir. 

RAB’bimiz İsa, tamamen bir İnsanoğlu olarak (sakin bakan sol göz) « Sadece günahlarımızı değil tüm dünyanın günahını da affetmek için kurban » (I.Yuhanna mektubu 2: 2) bu dünyaya gelmiş ve insanoğlunu kurtarmak için kendi kanını dökmüştür.

            

 

Ortodoks Kutsallığının İzahı 2

Tüm Evrenin İdarecisi

 


Kilisenin iç kısmındaki kubbe (dome) Bizantin kilise kümbeti gökyüzünü simgelemekte olup, tüm evrenin hakimi olan RAB’bimiz İsa buraya çizilmiştir.  Kore’deki Aziz Nikolaos Manastır Kilisesinin iç kısmındaki kubbede tüm evrenin hakimi Yüce Baba ve her şeyin yaratıcısı, ayrıca dünyanın kurtarıcısı olan RAB’bimiz İsa bulunmaktadır. Tüm evreni görebilen RAB’bimiz İsa’nın bakışları burada vurgulanmıştır, aynı bakışlar toprağa bakmaktadır.  Bu, RAB’bimizin dünyayı yöneterek kendi tasarrufuyla tüm evreni koruduğu anlamına gelmektedir.

Tüm evrenin hakimi, her zaman Doğu’dan Batı’ya bakmaktadır, bu adalet güneşinin Doğu’dan doğarak Batı’dan batmasını simgeler.  Bu görünüşü, sert yüz ifadeli bir dünyanın hakimi olarak; ama aynı zamanda da sakin ve sevgi dolu bir yapıdadır.

Tüm evrenin hakimi, iç elbise üzerine havludan dış elbise giymektedir. (Bkz. Mezmurlar, 104: 6-7: Engini ona bir giysi gibi giydirdin, Sular dağların üzerinde durdu. Sen kükreyince sular kaçtı, Göğü gürletince hemen çekildi.)

RAB’bimiz sağ eliyle kutsamakta ve diğer eliyle İncil’i tutmaktadır. Yüksek noktaya çizilmiş RAB’bimiz İsa, kesintisiz olarak dünyayı kutsamakta, kiliseye gelen insanlara Tanrı’nın bereketiyle Efendimiz’in öğretileri uygulanırsa kurtarılacaklarını belirtmektedir.

 

Tüm evrenin hakiminin etrafına melekler çizilmiştir. Onlar sürekli olarak RAB’bimizi övmekte ve ibadet etmektedirler.  Bunun hemen altında Eski Ahit dönemindeki peygamberler çizilmiştir. Yayılan havlu şeklinde Mesih’e (Kurtarıcı) dair içerik bulunmaktadır.

                        

            

 

 

Ortodoks Kutsallığının İzahı 3

Meryemana’ya Müjdeli Haber


Meryemana’ya müjde ikonası, açıklanmamış büyük bir mistik Tanrı sözünün vücut bulmasında bakire Meryem’in katkısını ifade etmektedir. Dikkatlice bakılırsa, ikonanın yapımcısının Luka İncili’nde anlatılan içeriği baz alarak bu ikonayı oluşturduğu anlaşılabilir.

“Elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, melek Cebrail'i Celile'de bulunan Nasıra adlı kente, Davut'un soyundan Yusuf adındaki adama nişanlı olan bir kıza gönderdi. Kızın adı Meryem'di. Onun yanına giren melek, «Ey Tanrı'nın lütfuna erişen kız, selam! Rab seninledir» dedi. Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. Ama melek ona, «Korkma Meryem» dedi, «sen Tanrı'nın lütfuna eriştin. Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine `en yüce Olan'ın Oğlu' denecek. Rab Tanrı O'na, atası Davut'un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek, ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir.»
Meryem meleğe, «Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki» dedi.
Melek ona şöyle cevap verdi: «Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, en yüce Olan'ın gücü senin üstüne gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek. Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kalmıştır. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. Tanrı'nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.»
«Ben Rab'bin kuluyum» dedi Meryem, «bana dediğin gibi olsun.» Bundan sonra melek onun yanından ayrıldı. (Luka 1:26-38)

Bu durumda, Meryemana’nın müjde olayında ana rol oynayan burada tanımlanan bu iki kişiyi inceleyelim.

a) Başmelek Cebrail. Melek Cebrail meleklerin başı olarak, Nasıra’daki temiz ve alçakgönüllü genç kıza Kutsal Ruh’tan ötürü Tanrı’nın annesi (Tanrı’yı doğuran (Theotokos)) olacağı müjdesini aktaran Tanrı’nın aslanıdır.  Onun görünümü sakin gökyüzü gibi bir güzelliğe sahiptir.  Melek Cebrail toprağa basmaktadır, aynı zamanda açık bacakları ve yukarıya doğru açılan kanatlarıyla bizlere henüz onun yükselişinin bitmediğini göstermektedir. Ayrıca sol elinde gökyüzünün aslanı olarak kralın hakimiyetini gösteren asayı tutmaktadır, sağ eli Azize Meryemana’nın kulağına fısıldayan bir harekette ve büyük melek selamı vermektedir, “Selam, ey Tanrı`nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir 

b) Tanrı’yı doğuran (Theotokos).  Tanrı’nın annesi asil bir şekilde işlemeli bir tahtta oturmaktadır. Onun oturma şekli büyük melekle buluşmaktan doğan bir ihtişamı göstermektedir. Ortodoksluk’ta Tanrı’yı doğuran (Theotokos) “Heruvimlerden daha saygın ve Serafimlerden kıyaslanmaz ölçüde yüce olan” bir kişi olarak takdis edilmektedir. 

İkona yapımcısı, Meryemana’nın görünüşünde müjdeli haber anındaki iç dünyasındaki psikolojik oluşumu göstermeye gayret etmiştir.  İlk önce başmeleğin ortaya çıkışı elbette Tanrıdoğuranı (Theotokos) ürkütür ve düşünceye dalmasına yol açar. Bu sebeple yüzünde merak ve şaşkınlık ifadesi vardır.

Şaşkınlıkla beraber bilgeliğini sağ el avuç içini açarak göstermektedir. Merak uyandıran bu el hareketi “henüz evlenmeden nasıl olur da çocuk doğururum?” der gibi. Tanrı’nın annesi olduğuna dair melek Cebrail’in kendinden emin oluşundan şüphelenmemiş ve bundan endişe duymamıştır. Ama bilge bir şekilde “Bu beden bakiredir. Nasıl olurda böyle bir şey olabilir?” diye sormuştur. Burada Tanrıdoğuran (Theotokos) esas olarak Havva’dan farklıdır. Havva, kendisinin bencilliğine kapılarak şeytanın emrettiği gibi, emin olunmayan şeyleri kabul etmiştir. Ama; ikinci Havva olan Tanrıdoğuran bunun aksine, alçakgönüllülükle, Tanrı’nın sözüne şartsız boyun eğerek, Tanrı aslanının sözünü nasıl bir yöntemle gerçekleştireceğini öğrenmek için sormaktadır. Başmelek, bütün bu olanların Kutsal Ruh’un lütfu ve Tanrı’nın kudretiyle gerçekleştiğinden bahsederken; O kız, tüm gönlüyle bu dünyanın kurtuluşunun başlangıcı olan şu sözle; bunu kesin olarak kabul etmektedir: «Ben Rab'bin kuluyum, bana dediğin gibi olsun.» Çünkü “Sözün beden alması sadece Yüce Baba ve Kutsal Ruh’un kudretiyle gerçekleşen bir şey ...  aynı zamanda bakirenin isteği ve inancı olmasındandır.” (Nikolaos Kavasilas) 


 

 

11-4-2014 tarihinde yazéldé.

15-4-2014 tarihinde güncellenmiştir.

SAYFA BAŞINA DÖN