Öz Ortodoksluk doktrinleri ve emanetleri AZİZ PEDERLERİN SESİ -

ÁĆİĆLERİN HAYAT HİKAYELERİ

 

MAKSİMUS (İMAN ŞAHİDİ)  (580-662)

Kaynak: www.meryemana.net

 

Maksimus’ un içinde yaşamış olduğu dünya, Pers’lerin, İslam’ın ve herezilerin tecavüzleri içinde karışmış bir dünyadır. Maksimus hakkında bildiğimiz, İstanbul Boğazı yakınında bulunan Chrysopolis manastırında, daha sonra da, Kudüs’ lü Sofronius’ un yönetiminde, Kartaca’ da keşiş olmuş olduğudur. 649 yılında Latran Konsiline katılmıştır. Papa I. Martinus’ un tarafını tutuğu için, 653 yılında Maksimus da tutuklanıp İstanbul’a getirilmiş, daha sonra da Karadeniz sahiline sürülmüştür. Her türlü işkenceye (dili ve sağ eli kesilmiştir) göğüs germiş ve imanına sadık kalmıştır. Sonunda, Kafkasya bölgesinde, 13 Ağustos 662’de şehit edilmiştir. Maksimus’ dan elimizde, sorular şeklinde birçok exejettik konulu metin bulunmaktadır. Maksimus bize doktrinal metinlerle, asetik, tinsel ve liturjik metinler de bırakmıştır. Eserleri, hacimli ve orijinaldir. Maksimus’ a göre Mesih, insan ile birlikte Allah’ın büyük gizeminin tam ortasında yer alır: O, Gizem’dir. Maksimus, Allah’ın Kelamı’nın kontemplasyonu içinde düşünen ve yaşayan mistik bir ilahi yatçıdır.

 

(Maksimus [İman Şahidi], Sevgi Üstüne, 4-5.16-17.23-24.26-28.30-40)

Ne mutlu o insana ki, hiç ayırt etmeksizin, herhangi başka bir insanı sevebilir.

Sevgi, Tanrı bilgisinden başka tercihi olmayan, ruhun en iyi eğilimidir. Ruhu yalnızca dünyasal değerlere bağlı olan hiç kimse, yine de bu eğilime erişemez.

Tanrı’yı seven onun bilgisini ve bilimini yaratılan her şeyden önce koyar. Arzu ile, ruh sevgisi ile sürekli olarak ona başvurur.

Varolan tüm şeylerin yaratıcısı ve son amacı Tanrı’ dır. Tanrı, yaratıcı olarak kendi yaptığı tüm şeylerden, kat kat daha soyludur. Bunun içindir ki Tanrı’yı, en yüce olanı terk edip, yaratılan gerçeklere kapılan kişi, her şeyin yaratıcısını onun yarattığı şeylerden çok daha az saydığını gösterir.

Beni seven, der Rab, emirlerimi uygulayacaktır (Bk.Yuh. 14,15). Ve şunu da ekler: "Size şu buyruğu veriyorum: birbirinizi sevin!" (Yuh. 15, 17). Bunun içindir ki, karşısındakini sevmeyen Tanrı’nın buyruklarını uygulamaz ve buyrukları uygulamayan, Rabbi sevdiğini söyleyemez.

Ne mutlu o insana ki, hiç ayırt etmeksizin, herhangi başka bir insanı sevebilir. Tanrı’yı seven karşısındakini de tümden sever ve böyle bir eğilimde olan salt kendi için para istif etmeye zahmet etmez; fakat gereksinim duyanları da düşünür.

Tanrı’nın izinden giderek iyiye ve kötüye, adil olana ve olmayana sadaka verir. Başkalarının gereksinimleri karşısında ayırt etmez; fakat herkese gereksinimlerine göre dağıtır. Şayet erdem ve çalışkanlıkla dikkati çekene, ödüllendirmekte kötüyü tercih ediyorsa, haksızlık yaptığı söylenilemez.

Yardımsever sevgi, salt para bağışlarında belli olmaz; fakat fazlasıyla, tanrısal öğretinin öğretiminde ve bedensel merhamet uğraş­larının gerçekleşmesinde belirir.

Kendini beğenmişliğin çağrılarına kulak asmadan, arı bir niyetle, başkalarının hizmetine bağlanan kişi her tutkudan ve her günahtan kurtulur, tanrısal sevgi ve bilimin bir parçası olur.

İçinde tanrısal sevgiyi taşıyan, Rabbi izlemekten yorulmaz ve vazgeçmez. Aksine güçlü bir ruhla her fedakarlığı, sövme ve hakareti sineye çeker, hiç kimseye karşı kötülük beslemez. Tanrı’nın tapınağıyız demeyin, diye haykırır Peygamber Yeremya (bk. Yer.7, 4).

Ve: Rabbimiz İsa Mesih’e basit şekilde inanmam bana kurtuluşu temin edebilir, demeyin. Uğraşıların aracılığı ile ona karşı sevgiyi de temin etmediyse bu olamaz. Çünkü salt inançla ilgili olarak: "Şeytanlar da inanırlar ve titrerler" (Yak. 2,19).

Sevgi uğraşısı sevecenlikle bir ricayı yerine getirmektir, bir başkasına karşı anlayışlı ve sabırlı olmaktır; ve de yaratılan şeyleri doğrulukla ve düzen içinde kullanmaktır. 

(Maksimus [İman Şahidi], Sevgi üstüne, 1,8-13)

Böylece Tanrı’nın Sözü, ona katılanların ölçüsünde kendini açıklamakla birlikte, gizemin yüceliği dola­yısıyla herkes için daima kavranılmaz kalıyor.

Tanrı’nın Sözü, tek bir kez olmak üzere, bedene uygun olarak türetildi. Şimdi, insana yönelik iyi niyetinden dolayı, onu isteyenlerde ruha uygun olarak doğmayı ateşli bir şekilde arzu ediyor ve erdemlerinin artması ile büyüyen bir çocuk gibi oluyor. Kendini, onu alabileceği ölçüde açıklıyor. Yüceliğinin sınırsız açısını imrenme ve kıskançlık yüzünden daraltmıyor; fakat sanki ölçerek, onu görmek isteyenlerin yeteneklerini tanıyor. Böylece Tanrı’nın Sözü, ona katılanların ölçüsünde kendini açıklamakla birlikte, gizin yüceliği dolayısıyla herkes için daima kavranılmaz kalıyor. Bu nedenledir ki Tanrı’nın Havarisi, gizin boyutunu bilgelikle değerlendirerek: "İsa Mesih dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır" (İbr. 13, 8) diyor ve bunu gizin her zaman yeni olduğunu, hiçbir insan anlayışı için yaşlanmadığı anlamında söylüyor. Mesih Tanrı doğuyor ve insan oluyor, nesnelere boşluktan çıkmalarına izin veren o akıl taşıyan bir ruha sahip bir bedeni alıyor. Doğudan, güpegündüz parlayan bir yıldız, yasanın ve Peygamberlerin içerdiği Söz’ün duyumların tüm bilgilerini aştığını ve insanların bilgeliğin yüce ışığına rehberlik ettiğini gizemsel şekilde kanıtlamak için, müneccimleri Sözün bedenleştiği yere doğru götürüyor.

Gerçekten Yasa’nın ve Peygamberlerin sözü doğru şekilde algılandığında, bir yıldız gibi, tanrısal iyi niyetin gereğince lütfün sa­yesinde çağrılmış olanları cisimlenen Sözü kabullenmeye yöne!tir.

Tanrı kusursuz insan oluyor, insan doğasına özgü olan hiçbir şeyi, bu doğaya zaten ait olmayan günah hariç, değiştirmeden. Kur­banını, yani Mesih’in insanlığını yutmaya hazır ve sabırsız cehennem ejderhasını tahrik etmek için insan oluyor. Mesih, aslında ona bedenini veriyor, yemesi için. Ne var ki o beden, şeytan için zehir’e dönüşecekti. Oysa ki insan doğası için ilaç olacaktı. Çünkü onda varolan tanrısallığın gücü ile, onu ilk lütfe geri döndürecekti.

Nasıl ki ejderha, zehrini bilim ağacına akıtarak, insan doğasını mahvetmişti, bu zehri ona tattırmıştı, aynı ejderha, Rab’ bin bedenini yiyebileceğini sanarak, onda olan tanrısallığın gücü ile mahvoldu ve devrildi.

Yine de tanrısal cisimlemenin yüce gizi bir giz kalmaktadır. Kişiliği ile esasen bedende olan Söz aynı zamanda ve bir kişi olarak tümden ve esasen nasıl Peder’de olabilir? Aynı şekilde doğası itibarıyla tümden Tanrı olan Söz, yine doğası itibarıyla, nasıl tümden insan olabiliyor? Ve bunda, Tanrı olduğundan, ne tanrısal doğasından vazgeçiyor ne de, insan olunca, bizimkinden?

Yalnızca inanç bu gizlere erişebiliyor. Çünkü o insan aklının tüm anlayış yeteneğini aşan şeylerin tözü ve temelidir. 

(Maksimus [İman Şahidi], Mektuplardan, 11)

Günahkarının içtenlikli tövbesi aracılığı ile insanların inanca dönmesi kadar başka hiçbir şey Tanrı’ya daha hoş ve sevgisine daha uygun değildir.

Gerçeği vaaz edenlerin tümü, tanrısal lütfün tüm yetkilileri ve başından bugüne dek bizlere Tanrı’nın kurtarıcı iradesinden söz edenler, günahlarının içtenlikli bir tövbesi aracılığı ile insanların inanca dönmesi kadar başka bir şey Tanrı’ya daha hoş ve sevgisine daha uygun olmadığını söylemekteler.

İnsanları yeniden kendine çekmek içindir ki, Tanrı olağanüstü şeyler yaptı. Hatta sonsuz iyiliğinin en yüce kanıtım gösterdi. Uğraştı, azap çekti ve Peder Allah’ın düşmanları olan bizlerin uzlaşması için gereken her şeyi yaptı. Yaşamdan ayrı tutulan bizleri yeniden yaşama çağırdı.

Tanrısal Söz; mucizelerinin gücü ile, hastalıklarımızı tedavi etmekle yetinmedi. Tutkularımızın özürlülüğünü üstlendi, çarmıhın işkencesi ile suçsuz olan O sanki suçluymuş gibi borcumuzu ödedi. Bizi çokça ve korkunç günahlardan kurtardı. Bundan başka, birçok örnekle, anlayışta, kibarlıkta ve kardeşlerimize karşı kusursuz sevgide onun gibi olabilmemiz için bizleri dürttü. Bunun içindir ki:

"Ben doğru kişileri değil, günahkarları tövbeye çağırmaya geldim’ (Luk. 5.32) dedi. Ve de: "Sağlamların değil, hastaların hekime ihtiyacı var" (Mt. 9, 12). Bundan başka yitirilen kuzucuğu aramak üzere geldiğini ve İsrail soyunun başıboş kuzularına gönderildiğini de söyledi. Benzer şekilde, yitirilen paranın meseli ile, üstü kapalı olsa bile görevinin özel bir yönüne ima etti. O, günahla bozulan tanrısal imgeyi kurtarmaya gelmişti. Başka bir meselinde söylediğini de anımsayalım: "Size şunu söyleyeyim, tövbe eden bir günahkar için gökte daha çok sevinç vardır..." (Lk. 15, 7) İncil’deki iyi yürekli Samiriye’ li, haydutlarla karşılaşan, her şeyinden soyulan ve kanlar içinde, yarı ölü gibi yolda terk edileni, zeytinyağı ve şarapla tedavi edip yaralarını sardı. Atına bindirdi, bana götürdü, gereksinimlerinin ücretini ödedi ve gerisi ile de ilgileneceğine söz verdi. Mesih, insanlığın iyi yürekli Samiriye’ lisidir.

Savurgan oğlunu karşılayan, ona doğru eğilen, tövbe etmesine duygulanan, kucaklayan, baba şanının giysileri ile kuşatan ve yap­tıkları için suçlamayan şefkatli bir babadır Tanrı. Tanrı’nın yüz kuzusundan ayrılan kuzucuğu geri çağırır. Tepelerde ve dağlarda gezerken bulduğunda onu ahıra iterek ve tehdit edip bağırarak geri götürmüyor, aksine omuzlarına alıp şefkat ve sevgi ile sürüyü yarasız beresiz iade ediyor. Bana gelin, yorgunlar ve yükleri ağır olanlar, ben sizi rahatlatırım, diyor (bk. Mt. 11, 28). Ve de: "Boyunduruğumu takının" (Mt. 11,29). Boyunduruk emirlerdir yada İncil’in öğretilerine uygun olarak yaşanan yaşam. Tövbe eden için belki ağır gelen, rahatsız eden yükle ilgili olarak şunu ekler "Boyunduruğum kolay taşınır ve yüküm hafiftir" (Mt. 11, 30). Tanrı’nın adaletini ve iyiliğini bizlere öğretirken bunları emreder Gökteki Babanız gibi aziz olun, kusursuz ve merhametli olun (bk. Lk. 6, 36). "Başkasını bağışlayın, siz de bağışlanacaksınız" (Lk. 6, 37) ve de: "İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz öyle onlara öyle davranın" (Mt. 7,12). 

(Maksimus [İman Şahidi], Talassio’ ya Yanıtlar, 63)

Sözün adımlarım için kandil ve yoluma ışıktır.

Şamdana konulan kandil Peder’in ışığıdır, dünyaya gelen her insan aydınlatan gerçek ışık (bk. Yuh. 1. 9). Bizden bedenimizi alan Rabbimiz İsa Mesih kandil oldu; öyle adlandırıldı, yanı Peder’in öz doğal bilgeliği ve sözü. Tanrı’nın Kilise’nin iman ve sevgi ile öğütlerinde gösterdiği, iman sahiplerinin kutsal yaşamlarında ve emirlerinden esinlenen davranışlarında yükseklerde tutulan ve toplulukların gözlerinde parlayan bu kandildir. Evde olan herkesi, yani bu dünyadaki tüm insanları aydınlatır. Bunun içindir ki. tanrısal sözün kendisi de şöyle der: "İnsanlar da kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymazlar. Tersine, kandilliğe koyarlar; oradan da evdekilerin hepsine ışık verir" (Mt 5, 15). Söz kendini kandil diye adlandırıyor. Çünkü doğal olarak Tanrı iken, ışığını bağışlamak için insan oldu.

Davut da Rabbe kandil dediğinde, kanımca bunu anlamıştı: "Sözüm adımlarım için kandil ve yoluma ışıktır" (Mezm. 118, 105). Çünkü kurtarıcım ve Tanrım cehaletin ve sapıklığın karanlıklarını dağıtmayı biliyor ve Kutsal Kitap bu yüzden de ona kandil diyor.

Gücü ve bilgeliği ile O, güneşin yaptığı gibi cehaletin ve sapıklığın her türdeki sislerini dağıttı. Onunla birlikte adaletin ve tanrısal emirlerin yolunda ilerleyenlere rehberlik ediyor.

Kutsal Kilise’ye şamdan dedi. Çünkü onda, vaaz etmenin aracılığı ile, Tanrı’nın sözü parlıyor. Böylece gerçeğin parıldamaları ile bu dünyada bir evdeymiş gibi bulunanları aydınlatıyor ve akılları Tanrı bilgisi ile zenginleştiriyor.

Kilise tarafından ilan edilen bu söz kesinlikle şamdanın tepesine, yani Kilise’nin yeteneğinde olan saygınlığın ve bağlılığın zirvesine konulmalı. Çünkü söz, bir tahıl ölçeği gibi yasanın şekli ile gizlenirse, herkesi sonsuz ışıktan yoksun tutar. Maddi duyumun aldatıcı peçesini çekmeye gayret göstermeyene tinsel görmeyi iletemez. Hatta yanlışlık ve sahtekarlık yüzünden doğru yoldan

uzaklaştırabilir. Bunun aksine Kilise’nin şamdanına yerleştirilmelidir. Bunun anlamı ise, açıklanan sözün, Kilise tarafından açık­landığı şekilde, içsel ve tinsel olarak anlaşılmasıdır. Salt bu tarzda dünyada bulunan her insanı gerçekten aydınlatabilecektir. Çünkü Kutsal Kitap, tinsel olarak anlaşılmaz ise salt yüzeysel ve taraflı bir anlam taşımış olur ve zengin özünün tümünü yüreğe aktaramaz. İç düşünce ve sözün bilinçli işlenmesi ile yaktığımız kandili tahıl ölçeğinin altına koymaktan sakınalım; yani ışık ve bilgi veren o güçlü enerjisini küçük düşürmeyelim. Bilgeliğin anlatılamaz canlılığını, bir suç işlercesine, şekil yüzünden azaltmayalım. Kandili şamdanın, yani Kutsal Kilise’nin üzerine koyalım ki, gerçek ve eksiksiz bir yorumun yüksek zirvesinden tanrısal gerçeklerin görkemini herkese gösterebilsin.

 

21-1-2014 tarihinde yazéldé.

21-1-2014 tarihinde güncellenmiştir.

SAYFA BAŞINA DÖN