Öz Ortodoksluk doktrinleri ve emanetleri
ORTODOKS EĞITIM VE TERAPÖTIK -
ORTODOKS DOKTRİNLERİ - 
ÇAĞDAŞ ORTODOKS DİN ADAMLARI  VE ESERLERİ
 

 

ÖZGÜRLÜK VE TANRÉNIN İRADESİ

Aziz Silouane

 

 

Kendini Tanrının iradesine terketmek büyük bir iyiliktir. O zaman yanlızca Rab candadır; Oraya başka düşünceler girmez. Dua berraklaşır ve yürek, hatta beden acı çekerken bile Tanrı’nın sevgisini hisseder .

Bir can kendini tümüyle Tanré’nén iradesine terkettiği vakit, Rabbin bizzat kendisi ona kılavuzluk etmeye başlar. Can başka zamanlar yazılar ve öğretmenler tarafından eğitilirken o zaman doğrudan doğruya Tanré tarafından eğitilir. Fakat canén öğretmeninin Rabbin bizzat kendisi olması ve onu Kutsal Ruh’un inayetiyle eğitmesi seyrektir. Bunu tecrübe eden ise çok az sayıdadır : onlar ki yanlızca Tanrénén iradesine göre yaşayanlardır .

Kibirli insan Tanré’nén iradesine göre yaşayamaz, keza o kendi kendisini yönlendirmeyi sever. İnsanın tek akli yoluyla ve Tanré’dan vazgeçerek kendi kendini idare edemeyeceğini o anlayamaz. Bende ayné şekilde dünyadayken ve daha henüz Rabbi ve onun Kutsal-Ruh’unu tanımamışken Rabbin bizi ne kadar sevdiğini bilmiyordum. Ve kendi öz aklıma bel bağlıyordum. Fakat Kutsal Ruh yoluyla Tanré’nén Oğlu Rabbimiz İsa Mesihi tanıdığım vakit o zaman canım kendini Tanréya terketti. Ve o zamandan beri başıma gelen tüm tecrübeleri kabul edip şöyle diyorum : “Rab beni görüyor , kimden korkarım ki ?”. Fakat eskiden böyle yaşayamıyordum.

Kendini Tanrénén iradesine terkeden için yaşamak çok daha kolaydır, çünki hastalıkta, fakirlikte ve zulümlerde bile şöyle düşünür : “Bu Rabbin hoşuna gidiyor ve bende buna günahlarımdan dolayı katlanmalıyım”.

İşte bir çok yıllardan beri baş ağrısından acı çekiyorum ve buna tahammülü çok zor oluyor, fakat bu bana iyilik ediyor, keza can hastalık yoluyla alçakgönüllü oluyor. Canımın dua etmeye ve uyanık durmaya azimli bir isteği var, fakat hastalık bana bunu yapmamı engelliyor, keza hasta bedenin dinlenmeye ve sakinliğe ihtiyacı vardır. Rabbe beni iyileştirmesi için çok dua ettim, fakat Rab duamı kabul etmedi. Bu da bunun bana yararlı olamayacağının işaretidir .

Fakat başka bir seferde Rabbin beni çabucak işitip beni kurtardığı da olmuştu: Bir bayram günü yemekhanede balık servisi yapıyorduk. Yemek yerken derince boğazımda kalan bir kılçık yutmuştum. Aziz Pantéléimon’u anıp ondan beni iyileştirmesini istedim, çünki doktorlar da bu kılçığı boğazımdan çıkaramıyorlardı. Ve “ İyileştir ” sözcüğünü telaffuz eder etmez canıma şu yanıtı aldım : “ Yemekhaneden çık, derince nefes al ve kılçık kanla çıkacaktır demişti ”. Ve aynésını yapmak üzere dışarı çıktım, derince nefes aldım, öksürdüm ve büyük bir kılçık kanla birlikte dışarı fışkırdı. Ve anladım ki Rab beni baş ağrılarımdan iyileştirmiyorsa böylece acı çekmenin bana yararlı olacağı anlamına geliyordu ...

Dünyada en değerli şey Tanré’yı tanımak ve kısmi de olsa onun iradesini sezebilmektir.

Tanré’yı tanıyan can her şeyde kendini Tanré’nén iradesine terketmeli ve onun önünde korkuda ve sevgide yaşamalı.

Sevgi, keza Tanré sevgidir. Korkuda, keza her hangi bir kötü düşünceyle Tanré’ya aykırı davranmamakta özenli olmak gereklidir.

Ey ya Rab, sen öyle et ki Kutsal Ruh’un inayetiyle savunulmuş olup senin kutsal iradene göre yaşayalım.

İnayet bizimleyken ruhumuzu güçlendirir. Fakat onu kaybettiğimiz vakit zayıflığımızı keşif ederiz. Görürüz ki Tanré olmaksızın iyi bir düşünceye bile varamayız.

Merhametli Tanré, sen bizim dayanaksızlığımızı bilirsin. Senden şunu istiyorum: bana alçakgönüllü bir can ver, keza merhametinle alçakgönüllü cana iradene göre yaşama kuddreti verirsin. Ona tüm sırlarını açıklarsın; Ona seni tanıma ve hangi sonsuz sevgiyle bizi sevdiğini anlamayı nasip edersin.

Tanré’nén iradesine uygun olarak yaşayıp yaşayamadığımızı nasıl bilebiliriz ?

İşte bir ipucu: Bir şeyin yoksunluğu sana acı çektiriyorsa kendini tümüyle, (bir yandan onun iradesine göre yaşama izlenimine sahip olurken), Tanré’nén iradesine terketmediğindendir.

Tanréya göre yaşayan hiç bir şey için kaygı duymaz. Ve bir şeye ihtiyacı varsa o şeyi olduğu gibi kendisini de Tanré’ya bağlar. Ve ihtiyacı olduğu şeyi elde edemezse her şeye rağmen sanki elde etmiş gibi sakin durur.

Kendini Tanré’nén iradesine terkeden insan hiç bir şeyden korkmaz: ne firtınadan ne hırsızlardan ne de hiç bir şeyden ... Ve başına ne gelirse gelsin kendine şöyle der : ‘Bu Rab’bin hoşuna gidiyor’.

İşte böyledir ki canda ve bedende baréş korunur.

Kendisi için kaygı duyan canı Tanré’da baréş bulacak biçimde Tanré’nén iradesine kendini terkedemez. Fakat  alçakgönüllü can kendini TANRÉNIN İRADESİNE TERKEDER VE ONUN ÖNÜNDE KORKU VE SEVGİ İÇİNDE YAŞAR.

Korkuda : Tanré’ya karşı hiç bir şeyde günah işlememek için.

Sevgide : Keza can Rabbin bizi ne kadar sevdiğini bilir.

En iyi iş kendini Tanré’nén iradesine bırakmak ve tecrübelere umutla dayanabilmektir.

Rab acılarımızı görerek bizi güçlerimizin dışındaki yükle yüklemeyecektir. Acılarımız bize o denli ağır görünüyorsa kendimizi Tanré’ya terketmediğimizin işaretidir.

Her şeyde kendini Tanré’ya bırakan can onda hidayet ve sevinç bulur, keza deneyim ve Kutsal Yazılar yoluyla bilir ki Rab bizi seviyor ve bize göz kulak oluyor, biryandan her şeyi inayeti yoluyla baréşta ve sevgide yaşatarak.

Kendini Tanré’nén iradesine terkeden hasta, fakir ve zulüm çekecek olsa bile hiç bir şeyden acı çekmez. Can bilir ki Rab bize sevecenlikle özen gösterir. Kutsal Ruh Tanrésal işlere tanıklıkta bulunur. Fakat itaatsiz ve kibirli insanlar kendilerini Tanré’nén iradesine terketmek istemezler, keza onlar kendi öz iradelerini yerine getirmek isterler, bu da can için o denli tehlikelidir.

Abba Poemen şöyle diyor: “İrademiz Tanré’yla biz arasında çelik bir duvar gibidir ve bizi ona yaklaşmaya ve onun merhametini görmeye engel olur”.

Rab’bin emirlerini kolayca yerine getirebilmek için daima Rab’den canının baréşını dilememiz gerekir; Keza Rab iradesini yerine getirmeye çalışanları sever ve onlar da Tanré’da büyük bir baréş bulurlar.

Tanré’nén iradesini yerine getiren her şeyden memnundur, çünki Rabbin inayeti onu sevinçli kılar. Fakat kısmetinden hoşnutsuz olan, hastalığından yada kendisine suç işleyenden yakınan kendisinden Tanré’ya karşı minnettarlığı kaldıran kibirli ruh içinde bulunduğunu iyi anlasın.

Alçakgönüllü can daima Tanré’yı hatırlar ve şöyle düşünür: “Tanré beni yarattı, benim için acı çekti, günahlarımı bana bağışlar ve beni teselli eder; Beni besler ve beni bakıma alır. Öyleyse niçin kaygı duyayım yada ölüm beni tehdit etse bile kimden korkabilirim ki ?”

Rab kendini Tanré’nén iradesine terkeden her canı aydınlatır, keza O şöyle demiştir: “Sıkıntılı gününde seslen bana, seni kurtarırım, sen de beni yüceltirsin” (Mezmur 50 , 15)

Her hangi bir şeyden şaşkına düşen can Rab’bi sorgulamalı ve Rab onu aydınlatacaktır. Bu da özellikle talihsizlik ve huzursuzluk içinde olunduğu zaman içindir. İnsan ruhsal babasını da sorgulamalı, keza bu da çok alçakgönüllü bir tutumdur .

İnayetiyle Rab insana tecrübeleri minnettarlıkla tahammül edilmesi gerektiğini öğretir. Tüm yaşamım boyunca acımdan dolayı tek bir kez defa mırıldanmadım, fakat her şeyi Tanré’nén elinden şifalı bir ilaç olarak kabul ettim. Daima Tanré’ya şükrettim ve bunun için Rab bana büyük acıları kolayca tahammül edebilmemi bana nasib etti .

Yeryüzündeki tüm insanlar elemi anlatırlar. Ve Rab’bin bize gönderdiği elemler büyük olmamasına rağmen insanlara çekilmez görünüp onları ezerler. Bu da onların ne canlarını aşağılamadıklarından ne de kendilerini Tanré’nén iradesine terketmek istemediklerinden gelir.

Fakat, kendilerini Tanré’ya terkedenleri Rab’bin bizzat kendi inayeti ile götürür. Onlar herşeyi sevdikleri Tanré sevgisi yoluyla cesaretle çekerler ve bu sevgiyle ebediyen izzetleniceklerdir.

Yeryüzünde insan elemden kaçamaz. Fakat, kendini Tanré’nın iradesine terkeden ona kolayca katlanır. O acıları görür, fakat Tanré’ya umut eder ve acılara katlanır.

Mesih’in Annesi haçın önünde dururken acısı kavranılamayacak biçimde büyüktü, çünki Oğlunu tahmin edemeyeceğimizden daha da fazla seviyordu. Ve biliriz ki ne kadar seversek o kadar da acı büyük olur. İnsan varlığı olarak Tanré’nén Annesi onun acısına katlanamamış olurdu, fakat kendisini Tanré’nén iradesine bıraktı ve Kutsal Ruh onu güçlendirdi ve ona bu acıya katlanma gücü verdi.

Ve Rab’bin göğe çıkışından sonra Tanré’nén tüm halkı için acılarda büyük bir teselli oldu.

Rab yeryüzüne Kutsal Ruh’u vermiştir ve O’nun kendisinde yaşadığı kimse cenneti kendisinde taşıdığını hisseder.

Belki diyeceksiniz: “Neden benim böyle bir inayetim yok?” Çünki kendini Tanré’nén iradesine terketmediğin için, fakat keyfine göre yaşadığın içindir.

Kendi öz iradesini sevene bakınız; hiç bir zaman canénda baréş yoktur ve herzaman doyumsuz ve hoşnutsuzdur. Fakat kendini Tanré’nén iradesine terkeden saf tertemiz duanın armağanını alır.

Çok kutsal Meryem Anamız da kendisini böylece Tanré’nın ellerine bırakmıştır: “İşte Rab’bin hizmetçisi,  sözüne göre olsun”. Ve biz de ayné şekilde şöyle dersek: “Ben senin hizmetçinim, senin iraden olsun!’’ 

O zaman İncil’de Kutsal Ruh tarfından yazılan Rab’bin sözleri canımızda kalacaklardır ve tüm dünya Tanré sevgisiyle dolacaktır. Yeryüzündeki yaşam ne kadar şaşırtıcı olacaktır! O denli yüzyıllardan beri Rab’bin sözleri tüm dünyada duyulmasına rağmen, bununla birlikte insanlar onları anlamıyorlar ve kabul de etmiyorlar. Fakat Tanré’nén iradesine göre yaşayan yerde ve gökte izzetlenecektir.

Kendini Tanré’nén iradesine terkeden yanlızca Tanrı’yla meşguldür. Tanrésal inayet ona durmaksızın duada kalmaya yardım eder. Hatta çalışsa ve konuşsa bile canı daima Tanré’dadır ve kendini Tanrésal iradeye verdiği vakit Rab ona göz kulak olur.

Kutsal gelenek derki kutsal aile ( Meryem ve Yusuf ) Mısır’a yolculuk sırasında bir haydut onlarla karşılaşır ve onlara hiç bir kötülük yapmaz ve şöyle bildirir: “Eğer Tanré enkarne ( beden almış ) olmuş olsaydı bu çocuktan daha güzel olmazdı ve onları baréş içinde yollarına gitmeye bırakır.

Yırtıcı bir hayvan gibi hiç bir kimseyi kayırmayan bir haydut kutsal aileye kötülük yapmaması şaşırtıcıdır. Çocuğun ve tatlı annesini gördüğünde haydutun canı duygulanmış ve Tanrésal inayet ona dokunmuştur.

Şehitleri yada aziz insanları gördüklerinde yumukşaklaşan vahşi hayvanlarla da ayné şey olur ve onlara hiç bir kötülük yapmazlar. Hatta cinler bile alçakgönüllü ve yumuşak canlardan korkarlar: böyle bir can onlara ( cinlere ) itaatkarlık, oruç ve dua yoluyla üstün gelir .

Şaşırtıcı diğer bir olgu: Haydut çocuk-Mesih’e merhamet etmiştir, fakat büyük rahipler ve eskiler onu haça çakılması için Pilat’a teslim etmiştir ve bu da dua etmedikleri ve Rab’den ne yapmaları gerektiği ve nasıl davranmaları konusunda kendilerini aydınlatmasını istemedikleri içindir.

Bu yüzden sık sık şefler ve diğer insanlar iyiliği ararlar, fakat onun nerede olduğunu bilmezler. Tanré’da olduklarını ve onun (İyiliğin) bize Tanré tarafından verildiğini bilmezler.

Ne yapmamız gerektiğini Rab’bin bize kavratabilmesi için daima dua etmemiz gerekir ve Rab bizi yanlış yola sapmayı engelleyecektir.

Adem Havva’nın kendine verdiği meyve konusunda Rab’bi sorgulama bilgeliği olmadı ve böylece cenneti kaybetti. Davut “Ulri’nin karısını almam iyi midir?” diye Rab’den dilemedi ve zina ve cinayet günahına düştü.

 

Günahlar işleyen azizler için de bunun aynésıdır; Rab’be kendilerine yardım etmesi ve aydınlanması için dua etmedikleri için günaha düşerler. Sarovlu aziz Serafim şöyle diyor: “Kendi öz aklıma dayanarak konuşursam yanılgılar oluşuyor”.

Fakat bazı yanılgılar bizim yetkinsizliğimizden gelir ve günah değildirler. Bunun aynésı Tanré’nén Annesinde de olmuştur. İncil’de deniyor ki Yusuf’un eşliğinde Kudüs’ü terkettiğinde Oğlunun akrabalarla yada tanıdıklarla yol aldığını düşünüyordu ve yanlızca üç günlük aramanın sonundadır ki O’nu Kudüs tapınağında yasa doktorlarıyla tartışırken buldu. ( Luka 2 , 44-46 ) .

Yanlızca Rab her şeyi bilir; Bize gelince, ne olursak olalım, yanılgılar düşmekten kaçınmamız için Tanré’ya bizi aydınlatması için dua etmemiz gerekir ve ruhsal babamızada sorgulamamız gerekli.

Tanrésal Ruh herkesi farklı bir tarzda yönetir: Biri çölün yanlızlığına kaçar ve yüreğin duasında sabreder; diğeri inasanlar için Tanré katında sefaatte bulunur; birine Mesih’in sürüsünü (topluluğunu) gütme kabiliyeti verilmiştir; diğerlerine İncil’i yaymak yada acı çekenleri teselli etmek verilmiştir. Bir diğeri komşusunu, işi ve serveti yoluyla yardım eder. Ve tüm bunlar farklı derecelere göre verilen Kutsal Ruh’un armağanlarıdır: birine otuz, diğerine altmış ve bir başka diğerine de yüz kat ürün veren kişilerdir. (Markos 4 , 20)

Biz birbirlerimizi yüreğin sadeliği içinde seversek Rab bize Kutsal Ruh yoluyla bir çok mucizeler gösterecektir ve bize büyük sırları açıklayacaktır.

Tanrı doymayan bir sevgidir ….

Ruhum Tanrı’da devinimsizleşiyor ve yazmayı durduruyorum ...

Rab’bin bizi yönettiği benim ne kadar açık. Onsuz iyi bir düşünceye dahi sahip olamayız. Bunun için Rab’bin bize kılavuzluk edebilmesi için kendimizi alçakgönüllüce Tanré’nén iradesine terketmemiz gerekir.

Hepimiz yeryüzünde üzülürüz ve özgürlük ararız, özgürlüğün neden ibaret olduğunu ve nerede olduğunu bilen azdır.

Ben de özgürlük istiyorum ve onu gece gündüz arıyorum. Anladım ki o Tanré katındadır ve Tanré onu yüreği alçakgönüllü olanlara, tövbe edenlere ve Tanré’nén önünde kendi öz iradelerini kesip atanlara verir. Tövbe edene Rab baréşını ve kendisini sevme özgürlüğünü verir. Ve dünyada Tanré’yı ve komşuyu sevmekten daha iyi bir şey yoktur. Can baréşı ve sevinci bunda bulur.

Ey yeryüzünün bütün halkları, sizin önünüzde diz çöküyor ve size yalvarıyorum: MESİH’e geliniz. Sizin için onun sevgisini biliyorum ve bunun için onu tüm yeryüzüne bildiriyorum. Eğer bir şey bilinmiyorsa bundan nasil bahsedebiliriz?

Belki soracaksınızdır: “İnsan Tanré’yı nasıl tanıyabilir?” Fakat ben diyorum ki biz Tanré’yı Kutsal Ruh’la tanıdık. Sen de eğer kendini aşağılarsan o zaman Kutsal Ruh sana da Tanré’yı ifşa  edecektir. Ve sen de onu tüm dünyaya müjdelemek isteyeceksindir.

Yaşlıyım ve ölümü bekliyorum. İnsanların sevgisi uğruna hakikati yazıyorum. Onlar uğruna canım acı içinde. Kurtaracak tek bir insan olsa da yardım edeceğim bir şeyim olursa bundan Tanré’yla teşekkürler ebediyen sunacağım. Fakat yüreğim tüm dünya için acı çekiyor, ki bütün insanların tövbe edip Tanré’yı tanıması, sevgide yaşayıp ve Tanré’daki özgürlükten tat almaları içindir.

Ey yeryüzünün bütün insanları, dua ediniz ve günahlarınıza ağlayınız. Rab size onları affedecektir. Af neredeyse özgürlük ve sevgi de orada egemenlik sürer.

Rab kafirin ölümünü istemez ve tövbe edene Kutsal Ruh’un inayetinin armağanını verir. Cana baréş, ruh ve yürek yoluyla Tanré’da var olma özgürlüğünü verir. Kutsal Ruh bize günahlarımızı affettiği vakit can, Tanré’ya temiz bir yürekle dua etme özgürlüğünü kazanır. O zaman özgürce Tanré’yı seyredebilir ve onda dingince ve sevinç içinde oturur. Gerçek özgürlük işte budur. Fakat Tanré’sız özgürlüğü bulamaz, çünki düşmanlar canı kötü düşüncelerle gaflete uğratırlar.

Tüm dünyaya hakikati diyorum: Tanré’nén önünde iğrencim. Tanré bana Kutsal Ruh’un inayetini vermemiş olsaydı, kendi kurtuluşumdan umutsuzluğa düşmüş olurdum. Kutsal Ruh bizi eğitir ve bunun için Tanré konusunda yazıyorum, keza O beni yazmaya iter.

İnsanlara merhamet ediyorum. Ağlıyorum ve onlar üzerine sızlanıyorum. Düşünenler çoktur: “Çok günah işledim, öldürdüm, şiddet uyguladım, yalancı şahitlik ettim ve ahlâksızlık içinde yaşadım ve daha çok şeyler yaptım”. Ve utanç onları ( insanları ) pişmanlık yolunda bağlamaya engel oluyor. Fakat şunu unutuyorlar ki tüm günahları Tanré’nén önünde denizde bir damla su gibidir.

Ey benim yeryüzündeki tüm insan kardeşlerim, henüz daha zaman varken tövbe ediniz. Tanré sizin tövbenizi merhametle bekliyor. Tüm gök, tüm kutsallar  da bu tövbeyi bekliyor. Tanré sevgidir, sevgi olduğu gibi azizlerde de Kutsal Ruh sevgidir. İsteyiniz ve Rab sizi affedecektir. Ve günahlarının affını elde ettiğin vakit canénda sevinç ve neşe olacaktır. Kutsal Ruh’un inayeti canéna girecektir ve sana şöyle diyecektir: “İşte gerçek özgürlük; O Tanré’dandır ve Tanré’dan gelmektedir”. Tanrésal inayet özgürlüğü kaldırmaz, fakat yanlızca Tanré’nén emirlerini yerine getirmeye yardım eder. Adem inayet içindeydi, fakat iradesi ortadan kalkmıştı. Ayné şekilde meleklerde Kutsal Ruh’ta konut kurarlar, fakat özgür iradeleri onlardan alınmaz .

Bir çok insan kurtuluş yolunu bilmez. Karanlıklara düşerler ve hakikatin ışığını görmezler. Rab var oldu, vardır ve var olacaktır ve tüm insanları sevecenlikle kendine çağırır: “Ey acı çekenler ve ağır yük altında yorulanlar bana gelin; beni tanıyınız ve ben size baréş ve özgürlük vereceğim”.

İşte gerçek özgürlük: Tanré’da olmak. Başka zamanlar ben de bunu bilmiyordum. Yirmi yedi yaşına kadar Tanré’nén var olduğunu düşünüyordum, fakat onu tanımıyordum. Canım O’nu Kutsal Ruh yoluyla tanıdığından beri büyük bir arzu ile O’na yöneliyor. Ve şimdi O’nu gece gündüz yanan bir yürekle arıyorum.

Rab istiyor ki birbirlerimizi sevelim. Gerçek özgürlük şundan ibarettir: Tanré için ve komşu için sevgiden. Eşitlik ve özgürlük orada bulunur. Sosyal düzende eşitlik olamaz. Fakat bunun can için önemi yoktur. Herkesin kral yada sultan olması olanaklı değildir; herkez patrik, baş rahip yada şef olamaz. Fakat her koşulda Tanré’yı sevip O’na hoş olabiliriz. Herşeyden önce önemli olan da budur.

Tanré’yı her şeyde gücendirmekten korkmak – ki bu sevginin ilk derecesidir; ruhunu tutkusal düşüncelerden korumak – ki bu da ilkinden daha büyük sevginin ikinci derecesidir - Canénda inayetin varlığını hissetmek – daha büyük sevginin üçüncü derecesidir. Dördüncü derece – Tanré için kusursuz sevgi – canda ve bedende Kutsal Ruh’un inayetine sahip olmaktır. Bu tür insanın bedeni bile kutsallaşır ve ölümünden sonra kutsal kalıntıya dönüşür. Büyük azizler, peygamberler ve aziz çileciler bu dereceye ulaşmışlardır. Bu dereceye ulaşan bedensel aşırı isteğin etkisinden uzaktır. Özgürce genç bir kızla ve onun için hiç bir istek duymaksızın uyuyabilirler. Tanré sevgisi genç bir kız için sevgiden – doluluğu içinde herkesin çekildiği sevgiden - daha kuvvetlidir. Keza Kutsal Ruh’un tatlılığı bütünlüğü içinde insanı yeniden doğurur ve ona Tanré’yı kusursuzca sevmeyi nasip eder. Eğer can Tanrésal sevginin doluluğu içinde bulunuyorsa, dünyanın onun üzerinde hiç bir etkisi yoktur. İnsan yeryüzünde diğerleriyle yaşamasına rağmen Tanré için sevgisinde dünyada olan herşeyi unutur. Talihsizliğimiz şudur ki ruhumuzun kibirinden dolayı bu inayette sabredemediğimizdendir ve inayet canı terkeder. Can onu ağlayarak arar ve sızlanarak şöyle der:  “canım Rabbi özlüyor”.

 

  

19-4-2013 tarihinde yazéldé.

19-4-2013 tarihinde güncellenmiştir.

SAYFA BAŞINA DÖN