Aziz Yuhanna Klimakos (“Kutsal Merdiven” adlé eserin yazaré Yuhanna) Pazarı, büyük oruç devresinin dördüncü Pazarı olup Aziz Yuhanna’yé (+649) hatırlatér.Saygıdeğer ve Tanrı’ya tanıklık eden babamız Yuhanna Klimakos (yaklaşık 579 -649); “Kutsal Merdiven’in” yazaré Yuhanna, Yuhanna Skolastikus, Sina’lı Yuhanna olarak da bilinen ve 7. yüzyılda Sina Dağı eteklerindeki bir manastırda yaşamış bir keşiştir. Grekçedeki unvanı Klimakos’dur. Ortodoks Kilisesi onun yortusunu 30 Mart tarihinde kutlar.
Yuhanna yaklaşık 16 yaşındayken manastıra katılmış ve eğitimine başlamıştır; 649 yılında ise manastırın baş rahibi olarak bu dünyadan ayrılmıştır. Pek çok eğitici yazı kaleme almıştır ve bunlardan en ünlü olanı “Tanrı’ya yükselişin merdiveni”adını taşır. Bu yazısından dolayı Yuhanna’ya merdivene ait anlamında Klimakos ismi verilmiştir. Bu kitapta Yuhanna, bir kimsenin tıpkı merdivene çıkar gibi ruhunu Tanrı’ya nasıl yükseltebileceğini tanımlar. “Tanrı’ya Yükselişin Merdiveni” Ortodoks Hristiyanlar arasında özellikle Paskalya öncesindeki oruç devresinde en fazla okunan kitaplardan biridir ve Merdivenin Yuhannası olarak bilinen aziz, oruç devresinin dördüncü pazarında özel olarak hatırlanır.
KİTAPTAN ALINTILAR
Hiçbir şey Tanrı’nın merhametine eş değerde değildir ve ondan üstün de değildir. Bu sebeple, ümitsizliğe kapılmak bir tür intihardır. Gerçek bir tövbenin işareti, üzerimize gelen görünür ve görünmez tüm acıları ve hatta bunlardan daha fazlasını hak ettiğimizi kabullenmemizdir. Yanan çalıda Tanrı’yı gören Musa, yeniden Firavunun karanlığına ve kerpiç işlerine döndü; ki o dönemdeki Firavun ruhsal Firavunu temsil ediyordu. Sonra Musa yine çalıya döndü ve sadece çalıya gitmekle kalmadı; dağa da çıktı. Tanrısal görümü tecrübe eden bir kişi kendisini asla ümitsizliğe kaptırmayacaktır. Eyüp bir dilenciye dönüştü; ama sonra ilk dönemindekinden iki kat daha zengin oldu.
Günahtan dönme, vaftizin yenilenmesidir. Tövbe, ikinci bir yaşam için Tanrı ile imzalanan bir antlaşmadır. Günahından dönen kişi alçakgönüllülüğü satın almış olur. Tövbe, bedensel rahatlığa sürekli olarak güvensizlik duymaktır. Tövbe, kendi kendini mahkum eden düşünceye sahip olmak ve kendi çıkarını gözetmek konusunda umursamaz davranmaktır. Tövbe, ümidin kızı ve ümitsizlikten vazgeçmektir. Günahından dönen kişi, onurunu yitirmemiş olan bir suçludur. Tövbe, günaha karşıt iyi eylemlerin uygulanması aracılığıyla Rab ile uzlaşmadır. Tövbe, vicdanın arındırılmasıdır. Günahından dönen biri, suçlarının bedelini kendine ödeten kişidir. Tövbe, mideye sert bir biçimde eziyet etmek ve ruhu hırpalayıp uyandırmaktır.
Düşmanlarımızdan korkmadan, sevgi ve neşe ile iyilik savaşına girişelim. Düşmanlarımız görünmez olsalar da, ruhumuzun yüzüne bakabilirler ve onun korktuğunu fark ettiklerinde bize karşı daha büyük bir vahşilikle silah kuşanırlar. Çünkü bu kurnaz yaratıklar bizim korktuğumuzu anlamışlardır. Öyleyse onlara karşı daha cesur olup silahlanalım. Hiç kimse, kararlı bir savaşçı ile mücadele edemeyecektir.
Her gün düştüğüne şaşırma; vazgeçme ve cesur davranıp yerini terk etme. Emin ol ki; seni gözleyen melekler, sabrını onurlandıracaklardır.
Eylemlerinin kaydını tutan bir kişi, ne iyilik yapmış olursa olsun, yas tutmadığı her günü bir kayıp olarak değerlendirir.
Düşmüş olup da yas tutanları, düşmemiş olanlardan ve kendileri için yas tutmayanlardan daha kutsanmış sayıyorum. Bunun sebebi yas tutanların, düşmüş olmalarından dolayı emin bir şekilde yeniden ayağa kalkmalarıdır.
Adem, “Ben günah işledim” demeyi istemedi; ama buna zıt bir şekilde konuşup: “anıma koyduğun kadın, ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diyerek her şeyi cok iyi yaratmış olan Tanrı’yı kendi suçundan sorumlu tuttu. Onun ardından da kadın, suçu yılana attı. Her ikisi de tövbe etmeyi ve Tanrı’nın huzurunda yere kapanıp O’ndan af dilemeyi istemediler. Bu yüzden Tanrı onları krallık sarayı olan cennetten çıkarıp bu dünyada sürgün hayatı yaşamaya yolladı. Ayrıca ateşli bir kılıcın sürekli dönüp cennete girişi engellemesini emretti. Tanrı, göklerin ebedi krallığının gelecekteki sonsuz varlığının imgesi olduğu için, cenneti lanetlemedi. Bu gerekçe olmasaydı, cennetin büyük bir bölümünün lanetlenmesi uygun sayılacaktı; zira Adem’in günahı orada gerçekleşmişti. Ancak Tanrı bunu yapmadı ve sadece dünyanın geri kalanını lanetledi; ki dünya çürümüşlüğe sahipti ve itaatsizce davranıp her ürünü veriyordu. Bu ise Adem’in yorucu çaba ve terden muaf uzun bir yaşam sürmesini engellemek içindi.
RUHSAL KONU
Bu Pazar gününün ruhsal konusu, Tanrı’nın Krallığına giriş için ihtiyaç duyulan gerçek bir ruhsal mücadeleye Yuhanna Kilimakos’un verdiği tanıklıktır. Ayrıca imanlılar, oruç devresindeki çabalarını devam ettirmek için cesaretlendirilirler; çünkü Rabbe göre: “sonuna kadar dayanan, kurtulacaktır” (Matta 24:13)
Aziz Yuhanna Klimakos’un oruç devresinin dördüncü pazarında anılma sebebi, “Tanrı’ya Yükselişin Merdiveni” isimli kitabıdır. Manastır yaşamının her alanında tecrübe sahibi büyük bir dua adamı tarafından yazılmış olan bu eser, çileci hayat konusunda güvenilir bir kaynak ve rehber olup, kurtuluşu arayanlara ruhsal mücadele için nasıl sağlam bir başlangıç yapılacağını, her tür tutkunun nasıl tespit edilip onlara karşı nasıl savaşılacağını, kötü ruhlar tarafından kurulan tuzaklardan nasıl kaçınılacağını ve temel erdemlerden Tanrısal sevgi ve alçakgönüllülük seviyesine nasıl çıkılacağını öğretir. Bu eser öylesine saygın ve değerlidir ki, büyük oruç devresinde tüm manastırlarda bütünüyle okunmaktadır.
İlahi (Apolytikion): Çarmıhın aracılığıyla, ey Rab, ölümü ortadan kaldırdın. Hırsıza, cennetin kapılarını açtın. Mir taşıyan kadınların yasını sevince dönüştürdün, ey Mesih Tanrı, dirilişinin müjdesini herkese duyurmalarını havarilerine emrettin ve tüm dünyaya yüce merhametini bağışladın.
İlahi (Kontakion): Ölüm egemenliğinin, ölümlüleri tutsak etme gücü artık yok; çünkü Mesih aşağıya inip onu ezdi ve onun gücünü ortadan kaldırdı. Şimdi Hades esir alındı ve peygamberler birlik içinde coşarak şöyle diyorlar: mani olanlara Kurtarıcı göründü. Dirilişe gelin, ey siz imanlılar!
İlahi (Dönemsel Apolytikion): Sana , ey Tanrıdoğuran, yenilmez koruyucu, tehlikeden kurtulmuş olan ben, Senin şehrin, zafer kutlamasını bir sunu olarak adıyorum. Karşı koyulmaz gücünle beni tüm sıkıntılardan güvende kıl, öyle ki Sana şöyle diyebileyim: "Sevin, ey kocasız gelin!"
AYİNDE OKUMALAR
Elçisel Mektup: İbraniler 6:13-20
Tanrı İbrahim'e vaatte bulunduğu zaman, üzerine ant içecek daha üstün biri olmadığı için kendi üzerine ant içerek şöyle dedi: «Seni kutsadıkça kutsayacağım ve soyunu çoğalttıkça çoğaltacağım.» Ve böylece sabırla dayanan İbrahim vaade erişti. İnsanlar kendilerinden daha üstün biri üzerine ant içerler. Onlar için ant, söyleneni doğrular ve her tartışmayı sona erdirir. Tanrı da, kendi amacının değişmezliğini vaadin mirasçılarına daha açıkça belirtmek isteyerek vaadini bir yeminle pekiştirdi. Öyle ki, önümüze konan ümide tutunmak için Tanrı'ya sığınan bizler, Tanrı'nın yalan söylemesi olanaksız olan bu iki değişmez şey aracılığıyla büyük cesaret bulalım. Canlarımız için gemi demiri gibi sağlam ve güvenilir olan bu ümit, perdenin öte tarafına geçer. İsa, Melkisedek düzenine göre sonsuza dek başkâhin olup bizim uğrumuza oraya öncümüz olarak geçti.
İncil: Markos 9:17-31
Halktan biri O'na, «Öğretmenim» diye karşılık verdi, «dilsiz bir ruha tutsak olan oğlumu sana getirdim. Ruh onu nerede yakalarsa yere çarpıyor. Çocuk ağzından köpükler saçıyor, dişlerini gıcırdatıyor ve kaskatı kesiliyor. Ruhu kovmaları için öğrencilerine başvurdum, ama başaramadılar.» İsa onlara, «Ey imansız kuşak!» dedi. «Sizinle daha ne kadar kalacağım? Size daha ne kadar katlanacağım? Getirin çocuğu bana!» Çocuğu kendisine getirdiler. Ruh, İsa'yı görür görmez çocuğu şiddetle sarstı; çocuk yere düştü, ağzından köpükler saçarak yuvarlanmaya başladı. İsa çocuğun babasına, «Bu hal çocuğun başına geleli ne kadar oldu?» diye sordu. «Küçüklüğünden beri böyle» dedi babası. «Üstelik ruh onu öldürmek için birçok kez ateşe ya da suya attı. Elinden bir şey gelirse, bize yardım et, halimize acı!» İsa ona, «Elimden gelirse mi? İman eden biri için her şey mümkün!» dedi. Çocuğun babası hemen, «İman ediyorum, imansızlığımı yenmeme yardım et!» diye feryat etti. İsa, halkın koşuşup geldiğini görünce kötü ruhu azarlayarak, « Sana buyuruyorum, dilsiz ve sağır ruh, çocuğun içinden çık ve ona bir daha girme!» dedi. Bunun üzerine ruh bir çığlık attı ve çocuğu şiddetle sarsarak çıktı. Çocuk ölü gibi hareketsiz kaldı, öyle ki oradakilerin birçoğu, «Öldü!» diyordu. Ama İsa elinden tutup kaldırınca, çocuk ayağa kalktı. İsa eve girdikten sonra öğrencileri özel olarak O'na, «Biz kötü ruhu neden kovamadık?» diye sordular. İsa onlara, «Bu tür ruhlar ancak duayla kovulabilir» cevabını verdi. Oradan ayrılmış, Celile bölgesinden geçiyorlardı. İsa hiç kimsenin bunu bilmesini istemiyordu. Öğrencilerine ders verirken şöyle diyordu: «İnsanoğlu, insanların eline teslim edilecek ve öldürülecek, ama öldürüldükten üç gün sonra dirilecek.»
Kaynak: orthodoxwiki ve goarch.org
Çeviren: Theophilos
*********************************
İNCİL AÇIKLAMASI ;
ORUCUN DÖRDÜNCÜ HAFTASI
(Markos 9: 17- 31)Merdivenli Yuhanna Pazarı
D u a V e O r u ç
“Bu cins yalnız dua ve oruçla çıkar”
Orucun dördüncü Pazarında kilise, Faziletler Merdiveni kitabının yazarı Aziz Yuhanna’yı anma günü olarak düzenlemiştir. Ve bu günde bizlere bu oruç ve rahiplik örneğini sergilemektedir. Bu yüzden imanlı bir Hıristiyan’ın yaşamında dua ve orucun önemini vurgulayan İncil bölümünü okuruz. Birinci ve ikinci haftada akidesel bazı anma olaylarının kutlanmasından sonra üçüncü haftada kilise Haç’ı, düşünce ve görüşü eylem alanına indiren bir vasıta olarak koymuştur. Ve ondan sonra bu hafta da ve sonrakinde oruç ve dua da eylemselliğe iki örnekle devam ederiz: Merdivenli Aziz Yuhanna ve Mısırlı Meryem.
Başlangıçta oruç ve dua herkes için değil, rahiplere mahsus bir teknik olarak görünebilir. Kilisenin, bu iki tekniğin bütün Hıristiyanlar için olduğunu teyit etmesine rağmen rahipler bu iki fazileti belirli üslubuyla yerine getirmektilerse de, Hıristiyan kişi nerede olursa olsun bu iki silahı elinden düşürmemeli ve onların nimetlerinden vazgeçmemelidir. Çünkü İncil’in bu bölümü çok açıktır. Havadaki kötülük ruhlarıyla olan savaşımız, Aziz Pavlus’un dediği gibi ancak dua ve oruçla zafer sonucuna ulaşabilir. Bunun için herhangi bir manastırda veya rahiplik ortamında yaşamadığı için eğer bir Hıristiyan için bunlar zor olursa, o zaman derhal kendisi için münasip bir yöntem bulup bu iki fazileti yerine getirmelidir ki bu ruhsal mücadele de geriye düşmesin. Bu nedenle dua ve oruçla ilgili derin bir anlayışa ihtiyaç duyar ki bu iki tekniği değişik yöntemlerle de olsa profesyonelce kendine edinebilsin.
İncil’in üzerinde durduğu ve aralarında izdivaç ilişkisi kurduğu dua ve oruç insanda nefsin ve bedenin bünyesiyle ayakta kalır. İnsan bütün varlığıyla ibadet eder. Bunun için ruhsal hayatın iki dayanağı oruç ve duadır. Dua insan zihninin ibadetidir, oruç ta bedenin duasıdır. Dua, Aziz Merdivenli Yuhanna’nın belirttiği gibi Allah ile birlikte olmaktır. Yani Allah düşüncesiyle zihnin güçlenmesi ve ilahi söz ile titreyiştir. Bunun için duanın düşmanı, onun devamlılığını ve saflığını çalan düşüncelerdir. Çeşitli fikirler ve hayaller lezzetli yiyeceklerdir, beşeri zihin için aldatıcı da olsalar bu böyledir. Bunun için gerçekten dua eden bir iç ızdırap çeker ve duada güçlü olmak için düşünceleri kovmak üzere savaşır. Düşünceleri kesmek organları kesmekten daha zordur. Ve burada, yalnızca ilahi düşünceler vasıtasıyla yaşamanın mümkün olabileceğini bilen mümin insan bir fikir savaşı yaşar. Bütün yersel düşünceleri bir kenara bırakır ve zihni için doğru ve yararlı olan oruç fikirlerini seçer ve onlarla yaşar. Bu nedenle dua sporu bizi bedensel düşüncelerin zayıflamasına ve duamızın onlardan kurtulmasına götürür.
Aynı şekilde oruç bedenin duasıdır. Aziz Gregoryos Balamas’ın dediği gibi: Kitap, katledilen Habil’in kanının Allah’a olan haykırışını anlatır. Aynı şekilde oruçlu olan ve yorulan organlar da ruh ile beraber rabbe haykırırlar. Böylece insan, bedeninin organlarıyla Rabbe dua edebilir. Öyleyse oruçta insan, bedenini ve organlarını sürekli bir duaya yöneltir. Oruçta insan kendine münasip olan yiyecekleri seçer. Bu yemekler bedensel bir düşünceye dayanmayan ama Allah’ın ağzından çıkan her kelime ile yaşayabileceğine dayanır. Oruçta insan bedeninden kendisi için değil Allah için yaşadığını belirtir. Yani kendi nefsine oruçla, zenginliğini arzularını ve gayesini öğretir. Beden yolu ile ruhta fakir oluruz. Gerçek gıda ve yaşam içeceği olan İsa Mesih’e ihtiyaç duyarız.
Aç olan insan için bedeni ona refakat eden bir uyarıcı olur. Ve ona yaşamının gayesini hatırlatır. Böylece açlık bedenin sessiz bir ibadetidir. Zihnin sözlerle dua etmesi gibi beden de Allah için gönüllü oruçla ibadet eder. Açlık bedenin duasıdır. Aynı şekilde dua ile düşüncelerle ilgili oruç tutarız. Ve zihnimiz ile ilahi sözlere ihtiyaç duyduğumuzu ifade ederiz Çünkü Allah gerçek diri gıdamızdır. Ve beşeri zihin için hakiki kudret helvasıdır. Zihnini ve bedenini dua ve oruçla güçlendiren bir insan, içinden şeytanların kovulduğu bir eve benzer ve paklanmış duruma gelir. Ve Allah’a yaraşır bir ev ve kutsal ruha uygun bir bedene dönüşür.
Bu nedenle Fısh’a erişmek, tanrıyı görmek ve içimizde yerleşmesini sağlamaya yönelik mücadele ancak bu iki faziletle mümkün olur. Zihnin orucu olarak dua ve bedenin duası olarak oruç.
Amin.