Bu soru, Yunan Ortodoks kilisesine mensup bir imanlıya çok absürd gelebilirken,Ortodoks imana sahip olmayan veya Ortodokslukla pek bir ilgisi olmayan başka bir Yunanlı için çok önem arzedebilir. Şimdi Ortodoks kilisesine geçmiş olan ben; -Yunan Protestan bir grubun eski kurucusu olarak- kendi kişisel geçmiş deneyimlerimden yararlanarak, bir Yunan Protestanın bakış açısıyla, onun gözünden ve de Ortodoks kilisesinin eski azılı bir düşmanı olarak bu soruya yanıt aramanın kayda değer ve gerekli bir şey olduğunu düşünüyorum.
Soru şudur ki: Yunan bir Protestan Ortodoksluğu nasıl görür? Ve Ortodoksluğu benimsemesi, takdir etmesi için ne gerekir?
Okuyuculara özel not: Bu makale tamamen Yunanistan’da bulunan Protestanlar hedef alınarak yazılmıştır ve dünya çapında diğer Protestanların çoğunlukta olduğu toplumlarla genel olarak ilgisi yoktur.
1)Ortodoksluğun sahip olduğu olumsuz imaj
Yunan Protestan pastörler, Ortodoks kilisesinden bahsettiklerinde,bu neredeyse her zaman eleştirel bir karakterdedir. Ve dindar bir batılının görüş açısından olayı ele aldığımızda, gerçekten de Yunan Ortodoks Kilisesinde can sıkan, rahatsızlık veren bir çok nokta bulabilirler. O yüzden öncelikle Yunan Protestanların Yunan Ortodoks kilisesiyle ilgili hoşnutsuz olduğu bir takım şeylere bakalım.
1.1‘’Ayak takımı’’nın cehaleti
Ne zaman ki Yunan bir Protestan, Ortodoks bir Yunanlı ile muhabbet imkanı bulsa, konu hemen bir çok tartışmaya dönüşür (genellikle Kutsal Kitap içerisinden), bir çok durumda Protestan kişi karşısında tamamen cahil, ‘’hristiyan imanı konusunda bilgiden yana nasiplenmemiş’’ bir kişi ve oldukça sık olarak da bilinçli bir imanlı değil de, sadece körü körüne bağlı olan fanatik bir ‘’mürit’’le muhatap olur. Şöyle bir gerçek vardır ki,ortalama bir Yunan Ortodoksu, bağlı olduğu kiliseden daha çok tuttuğu futbol takımı, yabancı edebiyatla, bilimle veya Budizmle ilgili ve bilgi sahibidir. Bundan dolayı bir Protestan’ın gözünde Ortodoksluğu bilmeyen biri olarak algılanmayacak ama bizzat Ortodoksluğun bir temsilcisi olarak görülecektir! Onlar Protestanlara küçümseyerek bakmaya meyillidirler, aynı Ferisilerin İsa’nın zamanında takındıkları tavır üzerine dediği gibi;’’Kutsal Yasayı bilmeyen bu halk lanetlidir!’’ (Yuhanna 7:49)
1.2 Din önderlerinde gözlemlenen kusurlar
Ortodoks din adamlarının karıştığı skandallar, bir Yunan protestanın gözünde, «Ortodoksluktan gayrı” her şeyin iyi olduğuna dair yaptığı seçimin doğruluğuna ikna olmasını kolaylaştırıp inanmasını sağlar. Neredeyse her bir papaz onlar tarafından düşman, paragöz, avcı bir kurt, ahlaksız ve sömürücü olarak görülür. Onların bir çoğu tarafından gösterilen bütün bu husumet ve sergilenen fanatizm, bütün bunlar içerisinde en rahatsız edici faktörü oluşturur.
1.3 Cemaat içinde birlik ve dayanışma eksikliği
Birçok Protestan cemaatinde sıcak ve yakın bir sosyal ortam mevcutken, çoğu Yunan Ortodoks cemaatinde bunun tam tersi bir durum gözlenir.
Cemaat üyeleri kendilerini yabancılaşmış bir ortamda yabancılar olarak algılarlar ki, bu bir Yunan Protestana göre ‘’Hristiyan sevgisi’’nin yoksunluğunun bir kanıtıdır-kendi azınlık cemaatlerinde herkesin herkesi tanıdığı ve bir çok ortak noktası bulunan bu grubun birbiriyle yakın temas halinde olduğunu hissettiği birşey- .
1.4 İbadet şekli
Yunan Protestanları Ortodoksların ibadet şeklini Kutsal Kitaptan çok uzaklaşmış olarak algılarlar. Ortodoks ikonalarına, mezmur okumalarına, tapınaklarına, sakramentlerine, rahiplerin kutsal kıyafetlerine, ayinlere ve kutsal kanonlara karşı bir hınç içindedirler. Onlara Kutsal Kitap dışı olarak gösterilip öğretilen ve yasaya aykırı olduğunu düşündükleri her ne varsa, onu ‘’Hristiyani’’ olarak kabul etmeyecekler ve ‘’insan geleneği’’ olarak adlandıracaklardır. Ortodoks ibadetine ve öğretisine hakim olan bu ‘’pervasızlık’’tan ve onların bu tavırlarından –hem cemaat hem de din adamları bazında- oldukça rahatsızlık duyarlar. Kendi gruplarının disipline edilmiş hayatına alışmış olarak, yerel Ortodoks inancını daha çok bir ‘’geçiş bölgesi’’ olarak algılarlar. Yukarıda yazılanlara dayanarak, yerel Protestanların (ama aynı zamanda devrimizin batılı düşünce tarzında yetişmiş ve kendi imanımıza karşı itirazları olan yerel ‘’Ortodokslar’’ da) daha çok ‘’yüzeysel’’ semptomlar üzerine odaklanıp yoğunlaşırlar. Her fenomenin altında yatan nedenin derinlerine inmezler. Konunun yüzeyinde sığ bir şekilde kalırlar ve konunun asıl özüne inemezler. Onlar ‘’bütünü’’ genellerler ve bütünü tamamlayan parçacıkları gözardı ederler. Ayrıca Hristiyan imanının belli başlı önemli parametrelerine karşı da bir önemsememe hali içindedirler ve asla kendilerine ‘’Bize Protestanlık adı altında verilip öğretilen şeyler ne kadar geçerli ve doğru’’ diye sormamışlardır. Bunun sonucu olarak, olayları Ortodoks bakış açısından ve çerçevesinde görmeye çalışmaktan dahi acizdirler; çünkü bu onların Ortodoksluğun azmetini, görkemini algılayabilecekleri yegane yol olmuş olacaktı. Eğer birisi bir diğerinin davranışını, nasıl düşündüğünü anlamaya çalışmazsa, ötekinin davranışını ve onun imanının arkasında derinde yatan ‘’semptomların’’ ne olduğunu asla idrak edemeyecektir. Bu nedenden ötürüdür ki-‘Neden Ortodoks olmalı?’ sorusuna bir yanıt vermeden önce Batılı tarzda yetişmiş bir Yunanlıyı yerel olarak Ortodokluğun nesinin ittiğini göstermeyi istedim. Ortodoksluktan nefret etmemi sağlayan nedenleri göz önüne serdikten sonra,şimdi de cehalet dönemimde kurduğum sapkın grubu dağıtmama sebebiyet veren ve beni Ortodoksluğa neyin çektiğini ,en nihayetinde Ortodoks kilisesinde Rabbime katılmamı içeren süreci açıkça tarif etmeliyim.
2. Hristiyan imanının kaynağı
Birinin Ortodoks (kelimenin geniş kapsamlı olarak kullanılan manasında) Hristiyan olmasına sebep olacak önemli ve tatminkar neden için gereken ilk temel şey,onun imanın kaynağının önemini kavrayabilmesidir. Bir Protestana imanın kaynağı olarak sadece Kutsal Kitabın alınacağı ve o Kutsal Kitap dışında kalan hiçbirşeyin kabul edilmediği öğretilmiştir. (ve o bunu destekleyen geçerli herhangi bir onaylama veya belge olmadan kabul etmiştir) Aslında bir Protestan, Kutsal Kitabın 66 kitap ihtiva ettiğine bile inanmaktadır ki; ona neden Protestanlığın Ortodoksluk tarafından tanınan diğer 10 kitabı dışarı çıkarttığına dair de bir açıklama yapılmamıştır. Böyle bir kişi Kutsal Kitabın fazladan 10 kitap daha içerdiğini ve ayrıca Kutsal Kitap’ın Hristiyan imanının kökeninin yegane kaynağı olmadığı ama onun yerine aslında Hristiyan imanının kaynağının Kutsal Ruh’ta devirler boyunca devam eden kilise deneyiminin olduğunu (biz buna Kutsal Gelenek diyoruz) ve de Yeni Ahit metinlerinin 4. yüzyılda –ve de Ortodoks kilisesi tarafından- derlenerek biraraya getirildiği gerçeklerini öğrenip, tüm bunların farkına vardığı zaman, bu kişi önlenemez bir şekilde kendini boşlukta bulur. Protestanlığın ona ‘’tartışılmaz’’ ve ‘’gerçek’’ olarak öğrettiği değerlerde ‘’birşeylerin doğru olmadığını, yolunda gitmeyen birşeyler olduğunu’’ hissedebilir. İmanını oturttuğu ana temel, bir daha onarılamayacak şekilde zarar görecektir. Şimdi ona açıkça görünecektir ki; ona Kutsal Kitabı temin etmiş olan Ortodoks kilisesini, -’’Ortodoks kilisesinin ürünü olan Kutsal Kitap’-’ inkar etmek çok absürd ve mantıksız birşey olacaktır. Eğer bu kişi gerçekten mantıklı biriyse ve samimi olarak gerçekten yanaysa, olayları Ortodoks bakış açısından görmeye gayret edecek ve böylece neden ‘’gerçeğin mihenk taşı ve temelinin’’ ‘Kilise’ (1. Timoteyus 3:15) olduğunu ve Kutsal Kitap olmadığını idrak edecektir. Ortodoks kilisesi o yüzdendir ki; Protestanlığın aksine, imanın kaynağı olarak İSTIKRARLI VE SABİT TEMELe dayanan bir kilisedir. Kilise, tarihi olarak başlangıcından bugüne değin azizlerin ’’Kutsal-Ruhani’’ yaşamlarının tanıklığı doğrultusunda dayanak bulmaktadır. Bunun idrakında olarak, bir Protestan o zaman ‘’Senin yaptıkların Kutsal Kitapta nerede yazıyor, nereden bu kanıya ulaştın’’ diye sormaktan vazgeçecektir. Çünkü bu noktadan itibaren, ister Kutsal Kitapta yazıyor olsun ya da olmasın, Tanrı’ya ibadet etmek için neyin kabul edilebilir ve geçerli olup olmadığının kararını verecek makamın Kutsal Ruhta olan ‘Kilise’nin kabulü olduğunun farkına varmış olacaktır.
3. Tarihi tanıklık
Bu şekilde,bu kişi TARİHİ kilisenin ne olduğunu araştırmaya başlayacaktır. Bazı kişilerin kendi kişisel savlarından muaf olarak, (ilk erken dönem Hristiyanların neye itikat ettikleri veya hangi ibadet ritüellerini izlediklerine istinaden), Hristiyanların en erken dönemlerden itibaren Protestan tarzında değil, ama Ortodoks adetlerine göre Tanrı’ya ibadet ettiklerini gösterip kanıtlayan tarihi kayıtlar, erken dönem Hristiyan metinleri ve arkeolojik bulgular vardır. Sinodların, ruhban takımının, ikonaların, ayin kıyafetlerinin, azizleri ve rölikleri şereflendirmenin, Kutsal Yağla meshetmenin, anma ayinlerinin ve törenlerin, üstüne İsa’nın bedeninin asıldığı çarmıhın, özel yortu günlerinin ve oruç tutmanın varlığı tanınıyordu. Bazı ufak öneme sahip dua kitaplarında değişiklikler olsa da, bütün bu uygulamalar en başından beri devamlılık göstermiştir. Eski dönem kiliseyi gösteren bütün bu tarihi kanıtlar ve bilgiler ışığında,tüm bunları keşfeden bir Protestan, ona ‘erken dönem Hristiyanlık’, ‘ilk Hristiyan kilisesi ‘ olarak topluluğundaki pastor ve din önderleri tarafından öğretilen bilgilerin yanlış, çarpıtılmış, uydurma şeyler olduğunun farkına varacaktır. Ve Ortodoks kilisesinin ibadetine dair ‘’Kutsal Kitap dışı’’ olarak damgaladığı herşeyin, aslında bize Rab Tanrı tarafından gönderilen olduğunun farkına varacaktır!!! Tarihi araştırma, iyi niyet sahibi bir kişiyi, 16.yüzyılın Protestan uydurmalarından uzaklaştıracak ve çok büyük bir olasılıkla Ortodoks ibadetine yönlendirecektir.
4. Elçisel ardıllık
Bu şimdi sıralayacağım maddeler, birinin Ortodoks kilisesi dışında, yani elçisel kökene dayanmayan bir yapı haricinde ‘’Hristiyan’’ olmaktan bahsedemeyeceğini anlamasına yardımcı olması açısından eşit önem arzeden meselelerdir. Birisi tarihi hristiyan kaynaklarını çalıştığı vakit, Kutsal Kitabın bazı belli başlı ayetlerini kavramaya başlar;ama daha önceden bu konular hakkında bilgisi yoksa kolayca yanlış bir yola yönlenebilir veya bu ayetlerin mesajını anlamayabilir. Araştıran kişi, Tanrı’nın yönlendirdiği sinodik sistemin kilisenin içinde nasıl işlediğini anlamaya başlayacak ve bu aynı sistemin kilisenin ruhani hayatı, birlik ve dirliği konusunda nasıl bir garantör rol üstlendiğini görmeye başlayacaktır. Bu çalışma onun en başından beri Mesih’in kilisesinde kimsenin fevri olarak tek başına davranmadığını, karar vermediğini, otoritesini bağımsız olarak kullanmadığını ama otorite konusunda en başta Baba Tanrı’nın kendisi olmak üzere, daha alta inerek her kentin piskoposuna ve daralarak birey olarak hristiyan kişiye kadar bir hiyerarşi olduğunu görmesine ikna edecektir. Daha sonra üzerindeki Protestan rehavetinden silkinecek, sıyrılacak ve piskoposun otoritesinin ‘’kul yapımı’’ bir olgu değil ama Hristiyan imanının temel bir dogması olduğunun farkına varacaktır. Daha sonra ise Protestan din önderlerinin yetkilerinin kaynağını sorgulamaya başlayacak (Eğer kendisi de bir topluluğa pastörlük ediyorsa, hatta belki de kendi otoritesini sorgulamaya başlayacaktır.) Tam olarak diğerlerine önderlik edebilme otoritesini ve yetkisini onlara kim vermişti? Ayrıca kilisenin asla dinden dönmediğini, imandan ayrılmadığını (Birilerinin onu bilgilendirdiğinin aksine) ama kilisenin tarih boyunca Rab İsa Mesih ile ebedi işbirliği ve beraberlik içerisinde gelişmesine devam ettiğini keşfetmek de onu şaşırtacaktır. Papa yanlıların sebep olduğu ‘büyük bölünme’nin neden ve sebeplerini keşfettiğinde, bu elçiselliğin SADECE Ortodoks kilisesi içinde olduğunu bile kabul edip tanıyacaktır. Ortodoksluğa giden yol daha sonra onun için bir ‘tek yön istikamet’ olacaktır.
5. Güvenilir deneysel cevaplar
Bütün bu yukarıda verilen bilgiler, kişinin eskiden Ortodoks kilisesini itham etmek, suçlamak için kullandığı bütün bu savlara güvenilir cevaplar sunmuştur. Şimdi artık Ortodoks kilisesi içerisindeki bir çok din adamı ve cemaat arasında gözlenen ‘pervasızca’ davranışların nedenlerini anlayacaktır. Bazı hayati önem arzetmeyen, önemsiz meseleler arasında piskoposların da fikir ayrılığına düşebilmelerinin olağan olduğunu algılayacaktır (Bu sinodik sistem asla başta tek bir güç, mutlak bir otorite tarafından yönetilen piramitsel bir yapı değildir). İbadet özgürlüğü içindeki bir cemaatin içerisinde, bu özgürlüğü suistimal eden bazı din adamları ve cemaatten kişileri bulmanın doğal bir şey olduğunu anlayacaktır. Ve dahası, böyle demokratik bir tapınma ortamında sözde-hristiyanların ve çıkarcı, fırsatçı kişilerin de bulunması tamamen normaldir. Ve bu kişi, en başından beri aynı benzer olayların Tanrı’nın halkının arasında gözlemlendiğinin; ve Mesih’in ‘’tarlası’’nda her zaman yabani otların da çıktığını hala çıkmaya devam ettiğini ve gelecekte de çıkacağı gerçeğinin farkına varacaktır. Şimdiye değin neye, nasıl inanması gerektiğini öğrenmiş olması gerekmektedir. Bu şekilde, ötekilerin tavırlarını eleştireceğine, öncelikle kendi hayatının gidişatına ve kendi tavırlarına odaklanmanın daha basiretli bir davranış olduğunu görecektir.
6. Dogmatik Aydınlanma
Protestan olsun ya da olmasın; kişi Ortodoks kilisesi içerisinde başka hiçbir yerde bulamayacağı bir şey bulacaktır. Bulacağı şey, KESİN DOGMATİK TUTARLILIKtır. Çünkü eğer birisi (doğa kanunlarına aykırı olarak), Ortodoksluğu ‘’dünyevi bir idol’’ olarak nitelendirse de, Ortodoksluk yine bütün görkemiyle kendi üstünlüğünü belli edecektir-bütün bu kul icadı dünyevi idollerin, ideolojilerin, felsefelerin, dinin aksine-Çünkü sadece Ortodoks kilisesi yaşam ve kurtuluş ile ilgili konularda Tanrı’dan bir ESİNLEMEdir.
- Sadece Ortodoksluk içerisinde bir kişi Tanrı’yı bir ‘’kişi’’ olarak idrak edip, aynı şekilde İsa Mesih’i de bir ‘’kişi’’lik olarak tanıyabilir.
- Sadece Ortodoksluk içerisinde bir kişi, azizlerin kişiliklerini tahlil ederek deneysel doğrulama çabasında psikoterapiyi öğrenebilir.
- Sadece Ortodoksluk içerisinde bir kişi, Tanrı’nın neden Üçlü bir doğaya sahip olduğunu ve ‘’Tanrı sevgidir’’ ifadesinin ne anlama geldiğini öğrenebilir.
- Sadece Ortodoksluk içerisinde bir kişi, ibadette özgürlüğünün varlığını hissedebilir ve öç alan bir Tanrı’nın korkusundan uzakta, Mesih’in kendini feda edişinin sebebini öğrenebilir.
- Sadece Ortodoksluk içerisinde bir kişi, Cehennem ve Cennet hakkındaki gerçekleri ve Tanrı’nın sevgisinin azametini öğrenebilir.
- Sadece Ortodoksluk içerisinde bir kişi, geleceği vaadeden ve gerçek dünyada karşılığı olmayan sahte söz ve vaatlerden farklı olarak, içinde bulunduğu zaman diliminden, şimdiden gelecekteki Tanrı’nın Krallığı’nın zevkini, sefasını sürebilir.
Ortodoks Dogmatikleri’nin bütün bileşikleri ile beraber, tüm bu yukarıda anlatılanlar, başka hiç bir yerde bulunamayacak bir bütünlük ve güvenilirlik içerirler. Çünkü birisi, başka hiçbir yerde ‘’Kutsal Esinleme’’yi bu kadar katıksız, saf olarak bulamaz. İnsan, Ortodoks imanını bir mukayese mekanizması olarak kullandığında, başka her türlü ideolojinin ve dogmanın eksik, yetersiz olduğunu görecektir.
7. Kutsal-Ruhani Yaşam
Bir kişi, nihayetinde Ortodokslukta kendine bir yer edindiğinde ve Ortodoksluğu gerçek manasında yaşamaya başladığında, gitgide Tanrı’nın ve Rab Mesih’in benzeyişine dönüşür ve kendi ve çevresi ile tamamen değişik bir halde yüzleşmeye başlar – bu başka hiçbir yerde tecrübe edilemez. Kendisine ‘’kötü ve lanetli olanları ‘’( kendisinin ‘’kötünün iyisi’’ olduğunu hissetmek ve daha temiz biri olduğuna inandırmak amacıyla) mukayese almaz ama MÜKEMMEL, LEKESİZ, KUTSALLARIN KUTSALI Rab İsa Mesih’i örnek alarak kendini yargılayıp tartmayı öğrenir. Bu şekilde her bir kıyas, mukayese ediş; birinin ruhuna tevazu, alçakgönüllülük ekecektir. Bu kişi en sonunda ‘’Hristiyan üslubu’’nu tayin etmenin kardeşini acımasızca eleştirmekten geçmediğini ama insanın yaratılış amacının kutsiyetine yaraşır bir şekilde davranmak olduğunu görecektir. Her ne zaman bir imanlı, günaha düşmüş olan kardeşine baktığında, artık onu eleştirmekten vazgeçecek; ama bunun yerine onun için üzülecek (onun da kendisiyle aynı özden geldiğini bilerek) ve acı çekecektir. Ve sadece bu kişinin günahının değil; ama aynı zamanda kendi günahının da bu dünyadaki kötülük ateşini bir benzin gibi körükleyip besleyeceğinin farkında olacaktır. Ve o yüzden eleştirmek yerine dua edip tövbede bulunacaktır; bu sebepten ötürü de, diğer kişinin düşüşünü kendi düşüşü olarak algılayacak ve kardeşinin kurtuluşu için ıstırap çekecektir. Her günaha düştüğünde artık ümitsizlik içerisine düşmeyecek ama; doğru yolda olan için değil de, günahkarlar uğruna çarmıha gerilmiş Tanrı’nın iyiliğine ve sevgisine doğru umutla dönecek-ve daha sonra güçlenmiş ve yenilenmiş olarak kendine gelecek ve mücadelesine kaldığı yerden devam edecektir. Kardeşiyle KİŞİSEL bir ilişki kurma arayışına girecek ve bu kuracağı kardeşlik bağı da; standardize edilmiş belli ahlaki değerlere, davranışlara, kurallara bağlı olmadan, bunlar üzerinde ısrarcı bir duruş sergilemeden, her kişiyi ayrı bir birey olarak kendine has duruşuyla kabul edecek bir ilişki olacaktır. Bundan dolayı, sadece Theotokos-Kutsal Bakire Meryem- gibi lekesiz, tamamen kutsal bir azizden şefaat dilemenin yanı sıra, aynı zamanda geçmişinde katil olmuş veya tecavüzcü olan ama sonradan tövbekar olan bir azizden de şefaat istemekten gocunmayacaktır.
Ortodoks kilisesinde görülen dağınık, düzensiz ibadetten rahatsızlık duymak yerine; her bireyin Rabbin huzurunda, standardize edilmiş, önyargılardan arınmış olarak, kendine özgü ibadetinden keyif alacaktır.
Kilisenin bahçesinde toz toprağı pas geçecek ve bahçenin tam orta yerinde kilisenin kutsallık içeren, yeni açmış olan ‘’ bahar çiçeklerinin ’’ arasına orturmayı tercih edecek ve o çiçeklerin ‘’özsularını’’ içine çekip içecek; Tanrı’nın ona bahşettiği yeteneğe dayanarak bilgelik kazanacaktır. Her tür düşman ve iblis tarafından tahrip edilmiş bir bahçede, ‘’İlahi Kuvvet’’in çiçekler üretip yetiştirmeye kadir olduğunu görüp bunu takdir edecektir. Kişi, gitgide aydınlanmış olarak (Sadece Rabbin Ortodoks kilisesinin bünyesinde) ,’’kendinin de aslen olduğu gibi, Rabbine benzemiş olarak’’ Rab’bi ile buluşacak ve zamanın önüne geçmiş bir şekilde ‘’Tanrısal Hayat’’ta yerini alacaktır. Ortodoks imanının derinliği ve azameti ile düzgün bir şekilde, kısaca olsa bile tanışmış olan her kimse; bu kurtuluşa götüren yolda azizlerle beraber sadece kısa bir zaman diliminde yürümüş olsa bile ve hatta Yaşam Suyu’ndan sadece bir yudum almış olsa dahi, bir daha asla geri dönüş olmayacaktır!