İstanbul’un en güzel ve en ilginç tarafı bence her ne kadar yeni yapılmış beton binalar arasında dolaşıyor olsanız bile her köşede tarihin sizin için sakladığı küçük ya da büyük bir sürprizle karşılaşma olanağınızdır.Kadıköy’de de durum böyle, genellikle binaların çoğunluğu yakın bir tarihte yapılmış olmasına rağmen bu yüksek apartmanların arasında gururla hala ayakta duran bir kaç ahşap ev, oradan geçen biz bilgisiz insanları şaşırtıp sanki şöyle bir şeyler söylemektedir; burası her zaman böyle değildi.Bu binaların dile getirmek istediklerine her zaman kulak vermişimdir.
Güzel bir günde, Moda sahilde bir yürüyüş yaptınız.Çay bahçesinde çayınızı içtiniz, iskeleye doğru iniyorsunuz.İskele’nin karşısındaki Koço’yu çoğu insan bilir, ama meyhanenin yan tarafında bulunan demir bahçe kapısı çok farkedilmez.Bu kapıdan içeri bakarsanız tek katlı bitişik odacıkların bulunduğu pek iyi durumda olmayan bir yapı ve önünde bahçeye doğru uzanan dar bir yol görürsünüz.Bu yapı Koço personeline ait tuvaletlerin ve artık pek kullanılmayan bulaşıkhanenin olduğu bir yerdir.Önce bahçe kapısının üzerindeki Ayazma yazısına bir anlam veremeyebilirsiniz, içeri girin ve bu dar yoldan yürüyün.Sağa dönünce ellerinde tepsilerle koşturan garsonlarla karşılaşacaksınız.Burası siparişleri yetiştirmeye çalışan garsonların Koço’nun salonuna girip çıktıkları , aynı zamanda da bahçeye açılan kapıdır.Sağ taraftaki kapıdan salona girebilirsiniz ya da az ilerideki merdivelerden bahçeye çıkabilirsiniz.Ama İkisinin tam ortasında sanki bir kilere iniyormuş gibi görünen başka bir merdiven daha vardır.Merdivenden inin, işte karşınızda sizi şaşırtacak bir manzara duruyor; Aya Ekaterini Kilisesi.Burası dünyada eşini benzerini bulamayacağınız bir yer, o kadar küçük ki içeride iki üç kişiden fazlasının yan yana durması olduça zor.Duvarları mermer ve ikonalarla kaplı ve üzerinde adak mumlarının yakıldığı sunağın kaya görünümlü duvarları gümüş rengi parlak bir boyayla boyanmış.Solda Ayazma’nın aktığı, duvarın içine gömülü çeşmeve çeşmenin sağında kiliseye adını veren Azize Ekaterini’nin büyük ikonası.Böyle kıyıda köşede kalmış bir yer ama içerinin temizliği ve bakımı dikkat çekici.
Özellikle pazartesileri kilisenin ziyaretçisi çok ve sabah bir de papaz geliyor buraya.Ziyaretçilere sorduğumuzda buranın kutsal günü pazartesidir diyorlar.Ziyaretçilerin hemen hemen hepsi kadınlar.Konuştuğumuzda bir çoğu annelerinin babalarının burada adak adayarak hastalıktan iyileşme hihayelerini anlatıyor.Genellikle işle, parayla ve sağlıkla konularda dilekler tutuluyor, adak adanıyor burada.Bir dileğinizin kabul olması için üst üste üç pazartesi gelip mum yakmanız ve bir şişe de yağ getirmeniz gerekiyor. Eskiden Kapalı Çarşı’da bu gibi yerler için gümüş adaklar satılırmış, bunlar getirilirmiş buraya.
Ayazma 1924 yılında Rum balıkçılar tarafından keşfedilmiş.Rivayete göre suyun etrafında eski bir kilisenin kalıntıları ve Aya Ekaterini’nin bir ikonası bulunmuş.Daha sonra da bu kaynağın bulunduğu yere bir kilise inşa edilip Aya Ekaterini adı verilmiş. 1934-35 yıllarında ise kilise yıkılarak lokanta olmak üzere başka bir yapı inşa edilmiş.Bu bina Konstantinos Koço adında bir Rum tarafından “Moda Park Lokantası” adıyla hizmete açılmış.Koço 1954 yılında ölünce işletmeyi çalışanlardan Atanasios Cano ve Stelios Mauro almış ve 80′lere kadar mekanı büyüterek işletmişler.1985′ten sonra ise lokantanın aşçıları olan Şeref Yavuz, Hilmi Suna, Fahri Şeker ve Mustafa Yılmaz işletmeyi devralmış.
Türkiye’de Aya Ekaterini adına açılmış tek bir kilise bulunuyor.