Bazen şu sorular da sorulmaktadır. Hıristiyan olabilmek için neler yapmalıyız? Şartları nelerdir? Kimler Hıristiyan olabilir?
Bu sorulara cevap vermeden önce Hıristiyan olmanın ne demek olduğunu kısaca belirtmeliyiz.
Bunu birkaç sözle şöyle özetleyebiliriz:
Hıristiyan bir kişi Mesih İsa'yı kabul eder, onun öğretilerini benimser ve onun öğretilerine göre yaşamaya, onun buyruklarını yerine getirmeye gayret eder.
Mesih İsa'yı kabul etmek denildiği zaman, sadece onu tarihi bir kişi olarak değil (çünkü herkes onu bu şekilde kabul etmektedir) ve ne de sadece bir peygamber olarak, (çünkü bir çok insan onu bu sıfatla kabul etmektedir. Halbuki Mesih İsa daha ulvi bir kişidir), onu beşeri tabiatla bürünmüş olan ilahi ebedi Kelam olarak kabul etmek demektir.
Onun öğretilerini ise İncil'de ve Kilise tarafından yapılan İncil'in yorumlarında bulabiliriz. Hıristiyan bir kişi hem İncil'i hem de Kilise'nin öğretilerini kabul eder; bu öğretilerine ve buyruklarına göre yaşamaya gayret eder. Hıristiyan olmanın esasları bundan ibarettir.
Bir kişi bunu şahsen, gizlice yapabilir ve gerçekten kimileri her gün İncil'i okuyup ona göre yaşamaya çalışırlar, buna rağmen bu kişiler resmen hıristiyan sayılmaz; çünkü vaftiz edilmemişlerdir, onları "Kalben Hıristiyan" olarak adlandırabiliriz. Ancak vaftizle resmen hıristiyan olunur.
Bir kişi resmen Hıristiyan olmak isterse vaftiz edilir; dini bir ayin ya da bir gizem olan vaftizle resmen hıristiyan olunur. Ancak vaftiz olabilmek için bazı şartlar vardır:
Vaftiz olacak kişi küçük bir çocuk ise, ailesi onun yerine ve onun namına vaftizi talep edecektir. Aynı zamanda onu hıristiyan bir şekilde yetiştireceğine, ona hıristiyan öğretisinin temellerini anlatacağına dair söz verecektir. Bu görevler herkesten önce çocuğun annesine ve babasına düşmektedir. Ayrıca onlara bu alanda yardımcı olacak bir vaftiz babası veya vaftiz annesi seçilir. Genellikle hem vaftiz babası hem de vaftiz annesi vardır (Bazı bölgelerde onlara sağdıç denilir). Onların görevi ilk önce bu bakımdan önemlidir; ve çocuğu hıristiyan olarak yetiştirmek sadece güzel sözlerle veya nasihatlerle değil, daha çok ve ilk önce iyi örnek olarak, kendilerinin iyi davranışlarıyla ve yaşam tarzıyla olur.
Bir kişi çocukken vaftiz olmuşsa, daha sonra, genellikle 16-18 yaşına vardığı zaman, vaftizi ve ona bağlı şartları şahsen tazeleyecektir; ailesi ve vaftiz babası/annesi onun namına verdiği sözü kendisi tazeleyecektir; bu da kuvvetlendirme veya pekiştirme denilen bir dini merasim, gizem, esnasında yapılır. Bu pekiştirme ayini ile daha önce çocukken vaftiz olunan kişi şahsen vaftiz vaatlerini onaylamış ve kabul etmiş olacaktır.
Vaftiz olmak isteyen ergin bir kişi olabilir. Bu durum bugünlerde olağanüstü değildir. (Örneğin Fransa'da her sene çeşitli şehirlerde 30.000 civarında ergin kişi vaftiz edilir, Paskalya Bayramı'nda). Ergin kişilerin vaftizi başka şartlara bağlıdır. Bu şartlar şahsi şartlardır: ergin kişinin kendisi sorumludur.
Hıristiyan olmayı arzu eden kişi bir pedere ya da episkoposa baş vurarak ona bu isteğini bildirirse derhal vaftiz edilmez; ilk önce en az iki sene süren bir hazırlık devresinden geçecektir; vaftiz adayı beklemeli ve kendini hazırlamalıdır. Bu iki senelik süre bir çok defa daha uzundur; bir istisna olarak kısaltılabilir. Bu hazırlık devresinin resmi ismi Katekümena, ve onu yaşayan vaftiz adayının adı da Katekümendir. Bu isimler Yunanca olan ve öğretmek / öğrenmek anlamına gelen bir kökten türemiştir.
Neden böyle bir şart konulmuştur? Bazı dinlerde o dine girmek çok daha kolay ve çabuktur. Kilise bu şartları koymuşsa, bunun bir kaç nedeni vardır:
İlk önce ve en önemlisi şudur ki, din önemli bir olgudur. Bir dine girmek ya da din değiştirmek ciddi bir harekettir. Bu hareket insanın tüm hayatını ve yaşam tarzını hem onun geleceğini ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Böyle bir eylem şuurlu bir şekilde, durumu iyi bilerek, her şeyi düşünüp taşındıktan sonra yapılmalıdır. Bir kişi başka bir ülkenin vatandaşlığına girmek isterse, bu hareketi hafife almaz ve vatandaşlığına girmeyi amaçlanan ülkenin hükümeti de bu hareketi bir kaç şarta bağlamaktadır. Din değiştirme eylemi, demek ki vaftiz de bir kaç şarta bağlı ise, bu da bu eylemin ciddiyetini ve önemini göstermektedir.
İlk önce vaftiz adayı hıristiyan dininin öğretilerini ve buyruklarını öğrenmelidir. Genellikle bu adayların hıristiyan dini hakkındaki bilgileri çok eksiktir, hatta hiç bilmemektedirler. Veya sadece bir gazetede okudukları ya da sinemada gördükleri söylentilerden ibarettir. Demek ki bu hazırlık devresi süresinde hıristiyan dinini ciddi bir şekilde öğrenmelidirler ki, ondan sonra hırsitiyanlığın öğretilerini ve buyruklarını gerçekten bilerek karar verebilsinler, bu dine gerçekten girmek istiyormu, istemiyormu. Aslında sadece bu öğretileri "bilmek" yeterli değildir, demek ki, bir öğrencinin tarihi bir gerçeği, coğrafi bir durumu veya eksi Mısırlı'ların mitolojisini veya Yunanlı'ların efsanelerini bildiği gibi değildir. Bilmekten daha çok benimsemek önemlidir ve de ona göre yaşamaya gayret etmek.
İkinci bir neden daha vardır; o da vaftiz adayının hem kendisi hem de Kilisenin mesul olanları bu süre içinde onun ciddiyetini ve dayanıklılığını tespit edebilirler. Bazen bu adaylar sadece geçici bir hevese kapılmaktadırlar; bu nevi adaylar aslında, belki de şuur altında, başka bir şey aramaktadırlar, belki sadece her günkü ortamdan kaçarak başka bir dünya, kendi kafalarında hayal ettikleri bir nevi kuruntunun peşindedirler. Ve bu kuruntu ortadan kalktığı zaman onların hevesleri de kaybolur. Ya da kolayca Avrupa'ya gidebilmek gibi şahsi menfaatler peşindedirler.
Bir başka neden de vardır ki, o daha pratik, ameli bir nedendir. Vaftiz adayı sadece hıristiyan dualarını öğrenmekle yetinmemelidir, aynı zamanda hıristiyan yaşam tarzına da alışmalıdır ki, bu bir kaç günde, hatta bir kaç haftada gerçekleştirilemez.
Ayrıca vaftiz adayı utanç verici, yüz kızartıcı veya ahlaksız bir meslek sahibi olmamalı ya da onu terketmelidir. Kendi ekmeğini kazanabilmeli, maddi bakımdan başka bir kimseye veya kuruluşa bağlı olmamalı; şahsi maddi veya içtimai yaralar ve menfaatler peşinde olmamalıdır.
Görüldüğü gibi, Hıristiyan olmak, vaftiz olmak sadece birkaç söz veya bir kaç damla su meselesi değildir.
Kim hıristiyan olabilir? Sorusuna. "Daha önce vaftiz olmamış her insan vaftiz edilebilir". Demek ki, her insan, dil, yaş, ırk, millet, ten rengi, cinsiyet vs. gibi unsurlara bakmadan vaftiz edilebilir. Çünkü insan ancak bir defa vaftiz edilebilir.
Genel ve temel şart budur. Bu şart eksikse, vaftiz söz konusu olamaz; biri bu merasimi yaparsa bile, geçersizdir. Boş bir hareket, bir nevi maskara olacaktır. Ayrica yukarıda sıralanan tali şartları da yerine getirmelidir; şu farkla ki, bu tali şartlar mutlak şart değildir, onların biri eksik ise vaftiz yine geçerli olacaktır.
Fakat en önemli devre aslında vaftizden sonra başlamaktadır. O da hayat boyunca bir hıristiyan hayatı sürmek, ölüme kadar Mesih İsa'ya sadık kalmak, onun öğretilerine ve buyruklarına göre bir hayat sürmektir. Aslında şu gerçek iyi bilinmelidir ki, vaftiz sonuç değil, bir başlangıçtır.
Vaftiz olmayan bir kişi kurtulabilir mi? Ebedi hayat kavuşabilir mi? Yoksa cennet Hıristiyanlara mı mahsusdur? Onların bir imtiyazı mı vardır? Cennet onların tekeli altında mı bulunmaktadır?
"İsa'nın İncil'inden ve Kilisesinden haberdar olmayan, fakat hakikati arayan ve Allah'ın isteğini bildiği kadar yerine getiren kişi kurtulabilir. "Demek ki, gerçekten iyi niyetli olan ve doğru dürüst bir hayat süren, Allah'a inanan, iyilik yapmaya gayret eden her insan ebedi hayata kavuşabilir,
Bazı dinlerin öğretilerine göre, örneğin Yahova Şahitlerin inançları, sadece kendi dinine mensup olanlar cennete girebilirler.
İsa'dan önce yaşamış olan milyarlarca insan İsa'dan tamamen habersizdiler, zaten, ondan haberdar olamadılar. Bugün de yine milyarlarca sayılacak insan İsa'nın ismini bile duymadılar; ve bu insanlar bu durumdan mesul değildirler, onların hiç bir suçu yoktur. Trilyonlarca sayılacak bu büyük insan kitlelerini, hem de suçsuz olan bu kitleleri ebedi cehenneme sokmak Allah'ın merhameti ve adaleti ile bağdaşabilir. İnsan cehennemin ne olduğunu ve Allah'ın kim olduğunu, onun sıfatlarının neyi ifade ettiğini düşünürse, böyle bir iddiada bulunabilir mi?
En sonunda bir gerçeği hatırlatmak faydalı olabilir. Bazı kişiler onu bilmediği ya da unuttuğu gibi görünüyor. Bu gerçek şudur ki, aslında cennetin anahtarı hiç bir insanın elinde değildir.