Yuhanna Krisostomos’ un çöküşünü hazırlayan İskenderiye Episkoposu Teofilos oldu. Bu vesile ile birçok alanda İskenderiye ile Antakya arasındaki ilişkileri içeren bir çatışma yüzeye çıktı.
Öteden beri İskenderiye’de tanrıbilimde Tanrı‘nın Oğlu’nun tanrısallığı üzerine ısrar eden ve Kutsal Kitap’ın okunmasını alegorik-tinsel yoruma bağlayan genel bir yönlendirme yerleşmişti. Buna ek olarak konumlarının siyasal önemini de göz önünde tutarak (Mısır imparatorluğun buğday ambarı idi) üstünlüklerini tüm Doğu’ya hissettirerek yollarına farkında olmaksızın bile, çıkanlarla kaçınılmaz bir çatışmaya girmişlerdi.
Dilbilimsel araştırmalarının uzun bir geleneğe sahip oldukları Antakya’da ise Kutsal Kitap’ın okunması, tercihen, kelimesi kelimesine yönteminin anlamlarına uygun olarak yapılırdı, yani metnin anlatımlarına daha fazla dikkat vererek. Kelime anlamına dayalı, alegorik süslemeleri olmayan bu yorum tanrısallığın yanına Oğlun insancıllığına, bunun anlayışına daha duyarlı bir Mesih bilim uygun düşüyordu.
Yuhanna Krisostomos, haklı olarak, bu eğitimin anlamlı bir temsilcisi sayılmaktadır. Vaazlarında yorumladığı Kutsal Kitap metninin kelimesi kelimesine anlamına bağlı kalıyor; cesur tanrıbilimsel kurgulara ve bunlardan kaynaklanan tartışmalara güvenmiyor. Hıristiyan halkı için tinsel ve ahlaksal bir rastlantı değildir.
Teoflus’ un zavallı Yuhanna’ yı zor durumlara düşürmek için elinden geleni neden esirgemediği böylece kolayca anlaşılıyor. Sonunla, açıkladığımız gibi, Yuhanna bu denli yüksek bir mevkiden kendisine karşı düzenlenen komploların, yayılan dedikoduların altında ezildi. Ancak "tarih tekerrürden ibarettir": Teofilus’ un Yuhanna ‘ya karşı takındığı tavrı, bir çok yönden benzer olan bir durumda, Teofilos’ un, yeğeni ve halefi olan İskenderiyeli Kirillos’ ta (412-444) buluyoruz.
Kirillos’ un Mısır Kilise’sine uyguladığı yönetim tarzı antik Firavunların tarzını anımsatıyor: yolu açmış olan Teofilus ton çok Cirillus ile İskenderiye Kilisesi şiddet dahil her çareye baş vurarak Doğu Hıristiyanlığı üzerindeki önderliğini vurgulamak istiyor. Kirillos’ un, İskenderiye’deki putperestler arasında ünlü bir felsefe ve matematik öğretmeni olan güzel ve bilgili İpazia’ nın sonuna nasıl neden olduğu ya da İskenderiye’deki Yahudi sütununu yıkmakta sergilediği küstahlık, amacına ulaşabilmek için hiç bir şeyden kaçınmayan huyunu açıkça gösteren olaylardır.
Küstahlığa kadar varan güçlü bir karaktere sahip olan Kirillos, en küçük kuşkunun ardından sapkınlığın kokusunu almasına yardımcı olan, iyi bir Tanrıbilimsel kültür edinmişti. Ariusçulara karşı sonuna dek mücadele etti, Tanrıbilim ve Kilise Babaları bitimi konularında sağlam bir bilgiye sahip olduğunu göstererek Kutsal Kitapları enine boyuna yorumladı. Yetmiş küsur yıl önce imparator "Dönme’ Yulianus’ un, Galilere (yani Hıristiyanlara) karşı adı altında, kaleme aldığı yapıtı Kirillos kapsamalı bir kitapta tartışıyor. Yulianus, Celsus ve Porfirius’ un Hıristiyan dinine karşı öne sürdükten suçlamaları derinleştirip genişleterek yeniden ele almıştı ve yapıtı halen Mısırın putperest çevrelerinde dolaşıyordu. Kirillos yanıtsız kalan bu saldırıyı çürütmeye soyundu ve Onigenes’ in başlattığı yöntemle, dolaysız alıntıyla, yanıtlama tekniğini uyguladı. Bu sayededir ki bugün Yulianus’ un yitirilen çalışmasının birçok bölümlerini okuyabiliyoruz.
Kirillos tarihe üçüncü evrensel (ekümenik) Konsil olan Efes konsil’inin galibi ve Nestorius’ un amansız düşmanı olarak tarihe geçmiştir.
Nestorius, Krisostomos gibi, Antalya’dan gelme idi fakat İstanbul’un Episkoposluk kürsüsünden ünlü seleflinin aksine verdiği vaazlarında Hıristiyan dünyasını rahatsız eden cesur yenilikler ifade etmekten kaçınmadı. Nestorius’ a göre Mesih’te iki doğa varolmaktadır, insanı ve de tanrısal. Bu noktaya kadar herhangi bir acayiplik yoktur, ancak iki doğa öylesine ayrıdır ki aralarında herhangi bir iletişim olmaz. Bunun bir sonucu olarak Meryem Ana, halk inancının eski ve sevecen ifadesi ile, "Tanrı’nın Anası" diye adlandırılamazdı.
Gerçek Mesih bilimsel yanlışlıklara kayan bu kavramsal belirsizlikler fırsat kollayan Kirillos’ a Nestorius’ a karşı çıkması için bir neden oluşturdular. Kirillos, Doğu Kiliselerinin trajik ayırımına neden olan sancılı bir tartışmaya yol açan, suçlayıcı 12 aforoz (kahredilme)yi ortaya atıyor.
Efes’teki Ekümenik Konsil de Kirillos’ un tezleri üstünlük kazandı ve halkın coşkusu içinde Meryem’in Tanrısal Analığı (Theotokos-Tanrı’nın Anası) törenlerle kabul edildi. Kilise’den uzaklaştırılan Nestorius’ un taraftarlar bağımsız bir Kilise kurdular ve bu Nestoriusçu kilise Doğu’ya, Suriye’ye yayıldı ve Çin’e kadar ulaşarak uzun ömürlü oldu: Marco Polo’dan birçok yüzyıl önce Nestoriusçular Çin’e varan ilk Hıristiyanlar oldular!
Nestorius’ u azletmeyi başardıktan sonra Kirillos Antalya taraftarları ile uzlaşmaya vardı ve 444’te yer alan ölümüne kadar uzun bir sessizliğe büründü. Nedir ki Kirillos’ un Mesih biliminde kısa süre sonra yeni bir buhranın patlamasına neden olacak bir kararsızlık gizlenmişti. Mesih’in tek kişiliğinde iki doğayı ayıran Kirillos’ un düşüncesinde Kelamın Tanrısal doğası öylesine ağır basıyordu ki, nerdeyse, insan doğasının içine çekmeğe kadar varıyordu. Kirillos geleneğin hudutlarını aşmadı, fakat İskenderiyeli halefleri ve izleyicileri sonunda, ortamlarına özgü ruhçu (spiritüalist) düşüncenin antik geleneğine uygun, bu tür Mesih bilime eğilimli olduklarından fazlasıyla kati, insan doğası tümden yok olup yerine Tanrısal doğanın geçtiği ve Mesih’in tek doğası sayıldığı şekillere başvurdular. Kirillos’ un varislerinin "Tek doğacılık" (Yunanca’da "Mono Physis" suçlamaları da buradan kaynaklanıyor.
Özellikle keşiş ortamlarında ve Konstantinopolis (İstanbul’un) İmparatorluk Sarayında güçlü olan tek doğacılarla iki doğayı (Yunanca da "Dyo physis") savunanlar arasında çatışma yeniden alevlendi. İlk ünü tek doğacılar, ünlü "Efesus haydutluğu"nda (449), üstünlük kazandılar, fakat kısa sürede ve özellikle Papa Yüce Leone’ nin kesin şekilde araya girmesi ile durumlar tersyüz oldu ve 451 ‘de yer alan Kalkedonya Konsilin de Mesih’in, tanrısal ve insansal, tek kişiliğinde ayrı fakat aralarında ilişkili iki doğasının kesin gelenekçi formülü baskın çıktı.
(Kirillos [ İskenderiye’ li ], Aziz Yuhanna’ nın İncil’i Üstüne,4, 2)
En yüce armağan, en güzel gerçek Rabbimizin dostluğuna sahip olmaktır.
Herkes için ölüyorum, diyor Rab, herkesi aracılığımla yeniden yaşatmak için. Etim ile herkesin etini kurtardım. Çünkü ölüm ölümle ölecek ve günaha giren insanın doğası benle birlikte yeniden yükselecektir.
Bu yüzden size benzer biri, yani İbrahim’in soyundan bir insan oldum kardeşlerime her açıdan benzer olmak için.
Tanrısal tasarıyı iyi anlayan Aziz Pavlus şöyle diyor "Çocuklar et ve kandan oldukları için İsa da, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis’i, ölüm aracılığıyla etkisiz hale getirmek üzere onlarla aynı insan yapısını aldı" (İbran. 2, 14). Gerçekten, ölüm gücüne sahip olanı ve onunla birlikte ölümü herhangi başka bir şekilde, yani Mesih’in kurban oluşu haricinde, yok edebilmek olanaksız olurdu. Herkesi kurtarmak için tek bir birey kurban oldu. Çünkü ölüm herkesin üzerinde hüküm sürüyordu.
Kendini Tanrı Baba’ya bizim için lekesiz kutsal ekmek gibi sunan Mesih mezmurda: "Kurban ve takdim eden zevk almazsın; kulaklarımı açtın; yakılan takdime ve suç kurbanı istemezsin. O zaman dedim: İşte geliyorum; kitabın tomarında benim için yazılmıştır; senin iradeni yapmaktan zevk alıyorum, ey Allah’ım" (Mezm. 39,7-9).
Sonra herkes için ve herkesin yüzünden, çarmıha gerildi. Çünkü biz O’nda yaşayalım diye Mesih hepimiz uğruna öldü. Nitekim yaşamın ölüme boyun eğdirmesi veya günaha yenik düşmesi olanaksızdı. Mesih’in, dünyanın yaşamı için, etini sunmuş olduğunu kendi sözlerinden biliyoruz: "Kutsal Baba, onları koru" (Yuh. 17,11); tekrardan: "Onlar için kendimi onların uğruna adıyorum" (Yu. 17, 19). "Adıyorum" diyor, yani hoş kokulu kutsanmış ekmek gibi kendimi adıyor ve sunuyorum. Çünkü yasaya göre, sunakta sunulan kutsanmış oluyordu, kutsal deniliyordu. Mesih böylece, vücudunu herkesin yaşamı için sundu ve bu şekilde yeniden, yaşamı bize açıldı.
Tanrı’nın canlandırıcı Kelamı vücudun içine yerleştirdikten sonra onu iyiliğinde yeniden sağlamlaştırdı. Böylece yaşamı bir kez daha aşıladı. Onunla gizemli bir ilişki kurdu ve bu şekilde kendi yaşamını ona kattı.
Bu yüzden Mesih’in vücudu O’ nunla birleşenleri canlandırıyor. Daima beraberinde taşıdığı canlandırıcı gücün etkisi ile ölümlü olanlardan ölümü, günahkarlardan günahı koyar.
(Kirillos [İskenderiye’ li], Aziz Yuhanna’ nın İncil’i Üstüne,1, 5)
İnsan olduğunda Oğul, insanlığın tüm doğasını içerdiğinden, insanı tümden yenileştirmek ve yüceliğine kavuşturabilmek için Ruh’u almıştır.
Evrene hayat veren 0, takdirde değer bir çalışma ile, her şeyi Mesih’te özetlemeye karar verdiğinde ve insan doğasına ilk onurlu durumunu iade etmek istediğinde, ilerde, başkaca armağanlar arasında, Kutsal Ruh’u da bağışlayacağını açıkladı; nitekim, insana almış olduğu değerlere sürekli olarak sahip olabilmesi için başka bir çare yoktu.
Tanrı böylece, Ruh’un bize ineceği zamanı saptıyor ve bu Mesih’i. geleceği zamandır ve bunu "o günlerde" demekle ilan ediyor, yani Kurtarıcımızın zamanında, "Ruhumu her yaratığa indireceğim" (bk. Gal. 3, 1).
Tanrı’nın görkemli merhameti yeryüzüne ve aramıza insan doğasında Tek doğumlu Oğlunu, yani Kutsal Kitap’ın kehanetine göre bir kadından doğan bir insanı getirdiğinde Tanrı ve Baba olan O yeniden Ruh’u bahşetti ve O’nu, tümden yenilenen insan doğasın ilk ürünü olarak, ilkin Mesih aldı. Bunu "Ruh’un güvercin biçiminde gökten indiğini, O’nun üzerine durduğunu gördüm" (Yuh. 1, 2 diye beyan ettiğinde Yuhanna doğruluyor.
Mesih Ruh’u insan olarak kabul etti, bir insanın kabul etmesi uygun olduğu için. Baba tarafından doğrulan ve O’na eş tözel kala ve insansal doğumundan önce varolan, hatta kesinlikle zamandan önce olan, Tanrı’nın oğlu Baba’sının, insan doğasında doğduktan sonra, O’na "Sen benim oğlumsun, ben seni bugün tevlid ettim’ (Metin. 2,7) dediğinde kendini hakarete uğramış hissetmiyor.
Baba, zamandan önce Tanrı olup O’nun tarafından tevlid edilenin bugün tevlid edildiğini beyan ediyor ve bunda Mesih’te, manevi evlat sıfatı ile bizleri kabul ettiğini doğruluyor. Nitekim Mesih insan olduğuna göre, tüm insan doğasını almıştır. Baba’nın kendi Ruh’u vardır ve bunu yeniden Oğlu’na veriyor ki, servet ve iyilik kaynağı olarak, biz de O’ndan alabilelim.
Bu nedenden dolayı, Kutsal Kitap’ta yazıldığı gibi, İbrahim’in soyunu paylaşmak istedi ve her yönden kardeşleri olan bizlerin bir benzeri oldu.
Demek ki Tek doğumlu Oğul, Ruh’u kendi için kabul etmiyor, nitekim Ruh Oğul’un Ruhu’dur ve O’ndadır, daha önce söylediğimiz gibi, O’nun için veriliyor; oysa, insan olunca, Oğul tüm insan doğasını içerdiğinde Ruh’u insanı tümden değiştirmek ve onu ilk yüceliliğine geri getirmek için almıştır.
Usun bilgeliğini kullanarak ve Kutsal Kitap’ın sözlerine dayanarak Mesih’in Ruh’u kendi için değil, bizim için aldığını anlıyoruz; nitekim her iyilik bize O’nun vasıtasıyla geliyor.
(Kirillos [İskenderiye’ li], Aziz Yuhanna’ nın İncil’i Üstüne,10, 2)
Ben asmayım, sizler çubuklarsınız.
Sevgisine bağlanmayı bizlere öğretmek ve kendisiyle olan birliğimizden ne büyük yararlar elde edeceğimizi göstermek amacıyla Rab kendisinin asma olduğunu söylüyor. Ve kendisine bağlı olanları, bir bakıma kendisinde duran asma çubuklarına benzetiyor bu kişiler Kutsal Ruh’u aldıklarından şimdiden onun doğasına katılmış sayılıyorlar. Çünkü bizi Kurtarıcı Mesih’e bağlayan onun Kutsal Ruhu’dur. Asmaya katılarak onunla birleşenler bunu özgür seçimleriyle yaparlar; ancak asmanın bize göre bakıldığından bu onun doğasından gelir. İyi bir seçimden dolayı inançta ilerleriz, ve evlatlığı olma şerefini aldığımızdan onun soyundan oluruz. Gerçekten de, Aziz Pavlus’ a göre Rab’le birleşen onunla tek bir ruh yapar.
Kutsal Kitabın başka yerlerinde Peygamberin ağzıyla Mesih temel olarak adlandırılır. Gerçekten de, bizler onun üzerine inşa edildik,ve kutsal bir kahinler topluluğu oluşturmak amacıyla Ruhta Tanrı’nın bir konutu olmak için diri ve tinsel olarak çağrıldık, ve temelimiz Mesih olmadıkça bu binaya giremeyiz. Burada İsa işte bu anlamda asma olduğunu ve asma çubuklarını doğurup beslediğini söylüyor.
Gerçekten de yeniden doğuşu yaşam meyveleri vermek amacıyla ondan ve Kutsal Ruh’tan aldık, eski ve geçmiş yaşamdan değil ama ona karşı sevgi ve inançla yenilenen bir yaşamla. Bu durumda kalmaya çalışalım, bir bakıma Mesih’te aşılanmış olarak, ne pahasına olursa olsun bize verilmiş olan buyruğa bağlı kalarak. Soyluluğumuzun avantajlarını korumaya çabalayalım, kısacası bizde oturan Kutsal Ruh’u hiçbir şekilde üzmeyelim, onun sayesinde Tanrı’nın bizde kaldığını biliyoruz.
Bizler nasıl Mesih’teyiz, ve Mesih de nasıl bizdedir, bunu bilge Yuhanna şu sözlerle çok güzel açıklıyor: Onun bizde, ve bizim de onda kaldığımızı biliyoruz, çünkü Ruhu’nu bize verdi.
Nasıl bağ kütüğü asma çubuklarına kendisine özgü ve kendinde olan doğal niteliği iletirse, aynı şekilde Allah Baba’nın biricik Oğlu, Söz de azizlerine, onlara Ruhunu vererek bir çeşit akrabalık verir, özellikle inançla ve kusursuz bir yaşamla ona bağlı olanlara. O onları besler, ve dindarlıkta ilerlemelerini sağlar, onlarda her türlü iyiliğin ve her türlü erdemin bilimini geliştirir.
(Kirillos [İskenderiye’ li], Aziz Yuhanna’ nın İncil’i Üstüne, 10, 2)
Ruh’un sahiplendiği et kendini unutur, Ruh’un niteliklerine bürünür, Allah’ın Kelamına uygun olur.
Mesih bu dünyadaki görevini tamamlamıştı, artık bizim için Kelam’ın doğası ile birleşmenin, yani önceki doğal yaşamdan insanın varoluşunu aşan yaşama geçmenin vakti gelmişti. Oysa Kutsal Ruh ile katılım içinde olmasaydık buna erişemezdik.
Ruh’un görevi ve üstümüze gelmenin en uygun vakti Mesih’in göğe çıkmasını izleyen vakitti.
Mesih, vücudu ile müminler arasında halen yaşadığı sürece onlara, kanımca, her türlü iyilik bahşediyordu. Oysa göksel Baba’ya yükselmesi için saptanan an gelince izleyicilerine Ruh yolu ile
varolması ve imanla gönüllerimizde yerleşmesi gerekiyordu ki, içimizde iken, güvenle "Abba, Baba’ diyebilelim, kolaylıkla her erdemi uygulayabilelim ve her şeye kadir Kutsal Ruh’a sahip olduğumuzdan şeytanın tuzaklarına ve insanların saldırılarına karşı güçlü ve yenilmez olabilelim.
Ruh’un içinde bulunanları başka bir doğa ile değiştirdiğini ve yaşamlarında yenilendiğini Eski ve Yeni Ahit’ten tanıklıklarla kanıtlamak kolaydır.
Nitekim Saul’ e seslenen esinli Samuel der ki: Senin üzerine Rabbin Ruh’u kuvvetle gelecek ve değişip başka bir adam olacaksın (bk I. Samuel 10. 6). Aziz Pavlus ise: Biz hepimiz peçesiz yüzle Rabbin yüceliğini bir ayna gibi yansıtarak, yücelik üstüne yücelikle, o imge gibi değiştiriliyoruz Rab Ruh’unun eylemine göre, Rab ise Ruh’tur (bk. II. Kor. 3,17-18).
Ruh’un, bir bakıma, içlerinde bulunduğu insanların nasıl başka bir imgeye değiştirdiğini görüyor musun? Gerçekten, rahatlıkla dünyasal şeylere bağlı zevkleri salt göksel olanlara yöneltir ve korkak bir çekingenliği cesaret ve yüce gönüllülükle dolu bir tinsel güce dönüştürür.
Havariler Kutsal Ruh’la öylesine yatkın ve cesaretlendirilmiş durumdaydılar ki, onlara eziyet edenlerin saldırılarını sınamak yerine Mesih’in sevgisine daha bir güçle sarılırlardı.
Kurtarıcı’ nın söylediği doğrudur Gökyüzüne dönmem sizin için daha iyi olacaktır (bk. Yuh. 16, 7). 0 işte Kutsal Ruh’un ineceği zamandı.
(Kirillos [İskenderiye’ li], Aziz Yuhanna’ nın İncil’i Üstüne, 11, 11)
Durumumuzun benzerliğinden, merhametteki ilişkimizden, Mesih’in kutsal etinde birleşmemizden ve tek Kutsal Ruh’a katılmamızdan dolayı hepimiz tek bir bedeniz.
Aziz Pavlus’ a göre Mesih’in kutsal insanlığına katıldığımızda O’ nunla tek bir vücut oluşturmaktayız. Bu sevgi gizini şu şekilde sunmaktadır: "Bu sır eski çağların insanlarına bildirilmedi. Şimdiyse Mesih’in kutsal elçilerine ve peygamberlerine Ruh aracılığıyla açıklanmış bulunuyor. Şöyle ki, diğer uluslar da mirasa ortaktır, aynı bedenin üyeleridir ve Müjde aracılığıyla Mesih İsa’da vaade ortaktırlar" (Efe. 3, 5-6). Hepimiz aramızda İsa’da tek bir vücudun uzuvlarıysak, hatta salt aramızda değil, fakat eti sayesinde aramızda olanla da öyleysek, açıktır ki hepimiz, gerek aramızda gerekse İsa’da tek bir bedeniz. Çünkü Mesih aynı zamanda Allah ve insan olduğundan, birlik bağıdır.
Aynı uslamlamayı izlerken, tinsel bağlılık konusunda, hepimizin tek ve benzer bir Kutsal Ruh’u aldığımızdan bir bakıma hem aramızda hem de Allah ile bağlıyız. Nitekim her ne kadar teker teker kalabalıksak da ve Mesih her birimizde Baba’nın ve kendi Ruhunu bulunduruyorsa da yine de Ruh tek ve ayrılmazdır. Varolması ve eylemi ile aralarında ayrı ve ayrılmış olanları birimde birleştiriyor. Herkesten kendiliği içinde tek ve benzer bir şey yapıyor.
Mesih’teki kutsal insanlığın gücü içinde bulundukları benzer gövdeyi kılıyor. İnanıyorum ki, aynı şekilde herkesin içinde olan Allah’ın tek ve ayrılmaz Ruh’u herkesi tinsel birliğe götürmektedir. Bu yüzdendir ki Aziz Pavlus bizi yeniden öğütlüyor: sevgi ile birbirinizi karşılıklı destekleyin, barış bağı ruhun birliğini korumaya çalışın. Tek bir vücut, tek bir ruh, nasıl ki çağrıldığınız umut, yanı Tanrı takdiri tektir; bir tek Rab, bir tek inanç, bir tek vaftiz. Herkesin Babası olan, herkesin üstünden olan, herkesin aracılığı ile hareket eden ve hepimizde varolan bir Allah (bk. Efe. 4,2.6). Gerçekten içimizde tek bir Ruh varken herkesin tek Babası olan bir Allah, Oğlu’nun vasıtasıyla içimizde olacaktır. Kutsal Ruh onunla katılıma bulunanları hem kendi ile hem de aralarında birleştirmektedir. Pek açıktır ki, hepimiz Ruh’a katılmaktayız. Gerçekten hayvansal yaşamı terk edip Ruh’un yasalarına itaat etmekteyiz. Böylece yaşamımızı terk ediyoruz, Kutsal Ruh ile birleşiyoruz, O’na benzer göksel bir uygunluk elde ediyoruz ve, bir bakıma, başka bir doğaya dönüştürülmüş oluyoruz. Bu yüzdendir ki salt insan değil de Tanrı’nın oğullan ve göksel insan adlarını da alıyoruz. Yani tanrısal doğaya katılmış oluyoruz.
Hepimiz Baba’da, Oğul’da ve Kutsal Ruh’ta tek bir şeyiz: tek bir şey, diyorum, durumun özdeşlemesinden, merhametteki uyumdan, Mesih’in kutsal etinde birleşmeden ve tek Kutsal Ruh’un katılışından dolayı.
(Kirillos [İskenderiye’ Ii], Aziz Yuhanna’ nın İncil’i Üstüne, 12, 1)
Havarilerin örneğini izlemeye ve yaşamlarını uygulamaya karar verirsek, İsa’yı Havarilerle olduğu gibi bizle kalmaya çağırmış oluruz.
Rabbimiz Isa Mesih dünyanın rehberlerini, öğretmenlerini ve tanrısal gözlerinin dağıtıcılarını saptadı. Bundan başka, onların salt Yahudilerin ülkesini değil de güneşin altında bulunan başka ülkeleri ve yeryüzünde yaşayan tüm insanları da, lamba gibi ışıldayarak, aydınlatmalarını istedi. Dolayısıyla "hiç kimse bu onuru, Tanrı tarafından çağrılmazsa, kendi kendine alamaz" (İbra. 5,4) diyen doğruyu söylemektedir. Rabbimiz İsa Mesih, diğer tüm öğrencilerine tercih ederek, Havarilere yüce bir saygınlık bahşetmiştir.
Havarileri gerçeğin sütunları ve temeli oldular. Mesih onlara Baba’dan aldığı görevi aynen verdiğini doğruluyor. Böylece Havari olmanın yüceliğini ve görevlerinin benzersiz şanını gösterdi ve böylece havarilik görevinin işlevini açıkladı.
Şu halde, nasıl ki Baba onu göndermişse, Havarilerini aynı şekilde göndermeyi düşünüyordu. Bu yüzden O’nu kusursuzca taklit etmeleri ve bunun için Baba’nın Oğul’a teslim eniği temsil görevini eksiksizce bilmeleri gerekmekteydi. Bu yüzdendir ki görevinin doğasını birçok kez açıklıyor: Ben doğru kişileri değil, günahkarları çağırmaya geldim (bk. Mt. 9, 13). Başka bir kez ise ‘çünkü kendi isteğimi değil, beni gönderenin isteğini yerine getirmek için gökten indim" (Yuh. 6, 38) deyip doğruluyor. Nitekim "Tanrı, Oğlunu dünyayı yargılamak için dünyaya göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi" (Yuh. 3,17).
Havariliğin koşullarını birkaç sözle özetleyerek, kesin görevleri günahkarları tövbe etmeğe çağırmak, beden ve ruh hastalarını iyileştirmek, Allah’ın mallarını yöneterek kendi iradeleri değil onları gönderenin iradesini aramak ve özgün öğreti ile dünyayı kurtarmak olduğunu öğrenmeleri için Baba tarafından kendi gönderildiği gibi onları de gönderdiğini söylüyor.
Tüm bu görevlerde Havarilerin ne denli başarılı olduklarını çıkartabilmek zor olmayacaktır, salt Havarilerin işlerini ve Aziz Pavlus’ un mektuplarını okumak yeterlidir.
(Kirillos [İskenderiye’ Ii], Korintlilere 2. Mektubun yorumu, 5, 5-19)
Bir kimse Mesih’te ise, yeni bir yaratıktır.
Kutsal Ruh’un ilk armağanlarına ve diriliş umuduna sahip olanlar bekledikleri şeye şimdiden sahip sayarlar kendilerini ve şöyle derler: Bundan böyle tene göre kimseyi tanımıyoruz. Biz hepimiz tinseliz, vücudun çürümesine yabancıyız. Gerçekten de, biricik Oğul tarafından aydınlanmış olarak her varlığa hayat veren bu Söz’e dönüştük. Günah bizde egemen iken ölüm bağlarına tutsaktık, şimdi ise Mesih’in yüceliğine girdik çürümeyi attık.
Bu nedenle hiç kimse tende değildir, kısacası kendi zayıflık durumunda, tenin birçok sıfatlan arasında çürümeyi böyle anlamak gerekir, Aziz Pavlus ekliyor: Mesih’i tensel şekliyle tanıdıksa da şimdi artık böyle tanımıyoruz. Bununla sanki şunu demek istiyor:
Söz insan bedenini aldı, bizim aramızda oturdu; hepimizin yaşamı uğruna bedende öldü, ve onu bu şekilde tanıdık, ama şimdi onu böyle tanımıyoruz. 0 hala bedende ise de, çünkü üçüncü gün yeniden canlandı ve şimdi Baba’nın yanındadır, onun bedenden de üstünde olduğu anlaşılırdır: bir kere öldükten sonra, bir daha ölmeyecektir, ölümün onun üzerinde hiçbir gücü yoktur. Çünkü o öldü, ilk ve son olarak günaha öldü. Canlı olan O, Tanrı için canlıdır.
Şu halde bizi yaşama görünen liderin durumu böyle ise, mutlaka onun izlerini izlememiz gerekir, bizi tenin üstünde yaşar görsünler. Aziz Pavlus şu şekilde konuşmakta çok haklıydı: Bir kimse Mesih’te ise, o artık yeni bir yaratıktır. Eski dünya geçmiş gitmiştir, yeni bir dünya doğmuştur. Gerçekten de Mesih’e olan inancımızla doğru kişiler olduk, ve lanetin bizim üzerimizde hiçbir etkisi yoktur. 0 ölümün gücünü yenerek bizim için yeniden canlandı. İsa’nın doğası gereği ve gerçek Tanrı olduğunu anladık. Baba’ya ruhta ve gerçekte tapınıyoruz, Oğul aracılığıyla Baba tarafından dünyaya yüce kutsamalar gönderiliyor.
Bunun içindir ki aziz Pavlus daha sonra derin anlamı olan şu sözleri söylüyor: Bütün bunlar Tanrı’dan geliyor: O bizi kendisiyle Mesih aracılığıyla barıştırdı. Tanrı’nın insan olarak ortaya çıkma gizi ile onu izleyen yenilenme Baba’nın iradesi dışında gerçekleşmez. Baba’nın yanındaki itibarımız Mesih aracılığıyla arttı, çünkü İsa’nın dediği gibi, hiç kimse Baba’ya ondan geçmeden gidemez. Şu halde, bütün bunlar Tanrı’dan geliyor: O bizi kendisiyle Mesih aracılığıyla barıştırdı, ve bu uzlaşma çalışmaları görevini bize verdi.
(Kirillos [İskenderiye’ li], Korintlilere 2. Mektubun yorumu, 15, 17)
Açlıktan ölmekte olanı besle, çünkü onu beslemezsen öldürmüş olursun.
Bir araya gelince tek bir vücudu oluşturuyoruz ve birbirimizin uzuvları oluyoruz, çünkü "Kutsal Yasa’yı, buyrukları ve kural]arıyla birlikte etkisiz kılarak iki topluluğu birleştirdi, aradaki engel duvarını yıktı" (Efe. 2, 14) yazıldığı gibi, Mesih, merhametin bağı ile bizi birlik ile bağladı. Bu yüzden aynı duyguları paylaşmamız gerekiyor. Bir uzuv acı çekiyorsa tüm uzuvlar acı çeker ve bir uzuv onurlandırırsa tüm uzuvlar sevinç duyarlar.
‘Mesih sizi kabul eniği gibi, Tanrı’nın yüceliği için siz de birbirinizi kabul edin" diyor (Rom. 15, 7). Aynı duyguları paylaşmaya çalışırsak ve birbirimizin yükünü kaldırıp "Ruh’un birliğini esenlik bağıyla korumaya gayret" edersek (Efe. 4,3) birbirimizi kabul edebileceğiz. Aynı şekilde Tanrı bizi Mesih’te kabul etmiştir. Nitekim: Tanrı dünyayı o kadar sevdi ki, biricik Oğlunu verdi (bk. Yuh. 3,16) diyen doğruyu söylemiştir.
Mesih herkesin yaşamı uğruna kurban oldu ve hepimiz ölümden yaşama aktarılıp ölümden ve günahtan kurtarıldık.
Tanrı’nın bağlılığını kanıtlamak için Mesih sünnetli olanların vekili olmuştur. Çünkü Tanrı, İbranilerin atalarına oğullarını kutsayacağına ve gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağına söz vermişti. Bu yüzden, yaratılan her şeyi yaratıp koruyan ve herkese tanırsal Kurtuluşu veren Kelam olan Tanrı, insan oldu ve göründü. Bu dünyaya hizmet görmek için değil, kendi söylediği gibi, hizmet etmek ve herkesin affı için yaşamını vermek uğruna ete bürünüp geldi.
İsrail’e verilen sözü yerine getirmek için özel olarak geldiğini vurguladı. Nitekim şöyle dedi: "Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim" (Mt. 15,24).
Eksiksiz bir doğrulukla Pavlus Mesih’in atalara verilen sözü tasdik etmek için sünnetlilerin vekili olduğunu söylüyor. Tek doğan, Tanrı Baba tarafından, putperestlerin affedilip O’nu herkesin yaratıcısı ve çobanı, kurtarıcısı ve affedicisi olarak kutlanması için kurban edilmiştir. En üstün merhamet, böylece herkese, putperestlere bile bahşedildi ve Mesih’te olan bilgeliğin gizemi iyilik amacına ulaştı. Düşmüş olanların yerine dünyanın tümü, Tanrı’nın merhameti ile kurtarıldı.
(Kirillos [İskenderiye’ li], Haggay Üstüne, 14)
Biz yaşayan Tanrı’nın tapınağıyız. Nitekim Tanrı şöyle diyor: aralarında oturacağım, aralarında yürüyeceğim, onların Tanrısı olacağım.
Kurtarıcımızın geliş zamanında eskisinden daha görkemli ve mükemmel, daha şanlı ve kıyaslanmayacak tanrısal bir tapınak göründü. Mesih’in ve İncil’in dini eski yasanın inancına ne denli üstünse, gerçek de gölgenin karşısında ne denli üstün ise yeni tapınak, eskisine kıyasla, bu denli daha soyludur.
Bir şey daha eklenebileceğini düşünüyorum. Tapınak tek idi, Kudüs’te bulunuyordu ve İsrail halkı kurbanlarını orada sunuyordu. Fakat, Kutsal Kitabın dediği gibi, "Rab Allah’tır ve bize nur verdi" (Mezm. 118. 27) ve buna rağmen Tek doğumlu bize benzer olunca dünya kutsal binalar ve evrenin Allah’ına tinsel kurbanlar ve tütsüler ile tapan sayısız tapanlarla doldu. Kanımca, Malaki’ nin, Allah tarafından, kehanet ettiği budur: ben yüce Kralım, der Rab; ismim milletler arasında büyüktür ve her yerde buhur yakılacak ve tahir takdime arz olunacak (bk. Malaki 1, 11).
Son tapınağın, yani Kilise’nin, şanı daha büyük olacağı bundan belli oluyor. Katkı ve yorgunlukla inşaatına çalışanlara Kurtarıcı tarafından, göksel ödül ve armağan olarak, herkesin huzuru olan Mesih verilecektir. O zaman bizler O’nun aracılığıyla aynı Ruh’ta Baba’nın huzuruna çıkabileceğiz (bk. Efe. 2, 18). Kendi de bunu beyan ediyor ve diyor ki: Bu tapınağın yükselmesine yardımcı olacak herkese ödül olarak ruhun huzurunu ve bu yere barışı vereceğim (bk. Haggay 2.9). Ve ekliyor: "Size kendi esenliğimi veriyorum" (Yuh. 14,27). Bunun, Onu sevenlere, ne gibi bir yarar sunduğunu Aziz Pavlus öğretiyor "her türlü kavrayışı aşan Mesih’in esenliği yüreklerinizi ve düşüncelerinizi koruyacaktır (bk. Fil. 4, 17) diyerek. Bilgeli İşaya da benzer terimlerle dua ediyordu: "Ya Rab, bize selamet vereceksin; çünkü bizim için bütün işlerimizi de sen başardın" (İşaya 26, 12).
Bir kez Mesih’in esinliği ile onurlandırılmış olanlar için ruhlarını kurtarmak ve erdemin istediklerini iyi şekilde başarabilmek için iradelerini yönlendirmek kolaydır.
Bu yüzden yeni tapınağın inşaatına katılan herkese esinlik sözünü verir. Kilise’yi inşaat etmek için uğraşanlar veya Allah ailesinin başına, mistagog, yani kutsal gizemlerin yorumcuları olarak geçenler (bk. Ef. 2,22) kurtuluşu elde edeceklerinden emindirler. Oysa kutsal tapınak ve Ruh’un aracılığı ile Allah’ın evi için canlı ve tinsel birer kayası olup kendi ruhlarının iyiliğini gerçekleştirenler de öyledirler.
(Kirillos [İskenderiye’ li], Mısırlı Rahiplere Mektup)
Meryem Ana’ya gerçekten Tanrı’nın Annesi demeli miyiz diye soran kişiler olmasına şaşıyorum. Rabbimiz İsa Tanrı ise onu doğuran Bakire Meryem nasıl olur da Tanrı’nın Annesi olmaz? Aynı ifadeyi kullanmamış olsalar da Havarilerin bize ilettikleri inanç budur. Kutsal Kilise Babalarından, özellikle Athanasius’ tan aldığımız öğreti bu yöndedir. Kutsal Üçlü-Birlik üstüne yazdığı üçüncü kitapta Bakire Meryem’e sürekli olarak Allah’ın Annesi diyor.
Onun kendi sözlerini aktarmak istiyorum. "Birçok kez belirtmiş olduğumuz gibi, İncil Kurtarıcı konusunda çift iddiada bulunuyor, bir yandan Isa ebedi Tanrı, Oğul, Söz, ve Baba’nın Bilgeliği ve Işıldaması’dır; öte yandan son zamanlarda, esenliğimiz için, Bakire Meryem’den Allah’ın Annesinden beden alarak insan oldu."
Daha ilerde de şu sözleri ekliyor: "Birçok aziz ve günahtan arınmış insan oldu: Yeremya annesinin karnında kutsallaştırıldı, Vaftizci Yahya, annesinin karnında iken Allah’ın Annesi Meryem ‘in sesini duyunca sevinçten titredi. İşte saygın, güven telkin edici bir adamın sözleri, bu adam hiçbir zaman Tanrı’nın sözüne ters gelecek hiçbir şey söylememiştir.
Zaten, Tanrısal bir şekilde esinlenmiş İncil Tanrı’nın Sözünün insan bedeni, kısacası akıllı bir ruha sahip bir bedenle birleştiğini, aldığını yazıyor. Tanrı’nın Söz’ü İbrahim’in soyunu üzerine aldı, ve kendi vücudunu kadından çıkararak ten ve kanla birleşti, öyle ki O artık sadece Tanrın değil ayni zamanda bu birleşmeyle bizim gibi insan oldu.
Şunu belirtmek gerekir ki, İmmanuel iki öğeden oluşuyor: Tanrılık ve insanlık. Bununla birlikte, bir tek Rab vardır, Mesih Isa, gerçek tek Oğul, hem Tanrı hem insandır; nur sayesinde tanrılaşmış olan insanlar gibi tanrılaşmış bir insan değildir, ama esenliğimiz uğruna insan şeklini alan gerçek Tanrı’dır. Havan Pavlus’ u bize bu konuda şunu söylüyor: Zaman tamamlanınca Tanrı Oğlunu gönderdi; bir kadından doğdu, bizleri evlatlık edinmek ve Şeriat Yasasına tabi olanları kurtarmak için Yahudi Şeriat Yasasına tabi oldu.