G ö r ü n e n N u r u
n K a r ş ı l a n m a s ı
“Tövbe ediniz,
göklerin egemenliği yaklaştı”
Vaftiz bayramından
sonraki ilk Pazar günü Kilise, meşalenin
kayboluşu ve yerine nurun ortaya çıkışı ile
ilgili İncil bölümünü bizlere okuyor. Yıldızın
batışı ve güneşin doğuşu, öncü peygamberin
gidişi ve Mesih’in gelişi. Vaftizci
tarafından Ürdün nehrinde vaftiz olduktan sonra
İsa, Yahya’nın tutuklanıp hapse koyulmasından
sonra Galile şehrine geldi ve orada insanlara
göründü ve müjdesine başladı. Çünkü müjdeci
melek artık ortadan kayboldu ve Rabbin bizzat
kendisi ortaya çıkmıştı.
İnsanların
zihninde hayat her zaman nur ile bağlantılıydı.
Bu nedenle İsa kendine “Ben insanların nuruyum”
diyordu. Bununla kendisinin insanların hayatı
olduğunu vurguluyordu. Bu nedenle bu bayram
nurlar bayramı adını almıştır. Terennümler şöyle
der: Ya rab bugün dünyaya zuhur ettin ve nurun
üzerimize resmedildi. Ve bununla bu İncil
bölümünde duyduğumuz peygamberlik sözü yerine
gelmiş oldu: Ölüm diyarında ve onun karanlığında
yaşayan halka nur doğdu.
Ama nur insanlara
geldiği zaman bütün insanlar onu kabul etmedi.
Yuhanna İncil’i şöyle diyor: Ve insanlar
karanlığı nurdan daha fazla sevdi. Çünkü bütün
işleri kötülüktü. Nuru karşılamanın iki şartı
var: Birincisi nurun zuhur etmesi, ve bu yerine
geldi ikincisi de onu görmemizdir buda
beklenendir. İncil’deki mutluluk dilekleri gayet
açıktır “Yüreği temiz olanlar Allah’ı
görecekler” . Genellikle dünyevi ve maddi
arzularımız ile rağbetlerimiz zuhur eden nuru
görmemizi engelleyen unsurlar olmaktadır.
Arzularımız gözlerimizi nurdan karanlığa
çevirmemize sebep oluyor çünkü orada nurun
eziyet verdiği kimi rağbetlerimiz yaşamaktadır.
Çoğunlukla nur
insanlarca kimi esaslı sebeplerce sevilir. Nur
hayattır. Kitabın söylediği gibi hayat nur ve
sudan oluşmadı mı ve ilim de bunu bu şekilde
ispat etmiştir. Nur sıcaklığı ve sağlığı
getirir. Nurdan enerji elde ederiz nurdan bütün
varlıklar yaşam bulur. Nurda yürüme imkânı
sağlarız. Karanlık ise ebediyen bir korku ve
bekleyiş yeriydi. Nur bize zamanı gösterir nur
insanlar için bizzat hayatın kaynağıdır. Nur
hayatın en önemli unsuru ve temelidir. Bu
nedenle Yuhanna İncil’inde yaşamdan bahsedilince
özellikle nurun figürleri kullanılır. Çünkü
insan vicdanında hayat nurdan gelir.
Ama aynı zamanda
karanlık işlerin sevildiği yerlerde nurdan
hoşlanılmaz. İnsanlar karanlığı sevdi ve nuru
dışladı şeklindeki Beşeri drama gerçektir. Çünkü
nur rahatsız edici ve nur karanlığa zarar verir.
Aydınlık öncelikle
bana “Ötekini” keşfeder. Nurun olmadığı bir
toplumda oturan kişi yalnız kendi varlığını
hisseder. Bu durum da bencil insan tarafından
sevilen bir şeydir. Varoluş felsefecilerinden
biri şöyle demiyor mu : “Öteki kişi benim
cehennemimdir” . Yalnız kendini seven insan
nurdan nefret eder. Nur, yakınımda muhtaç olan
birinin varlığını keşfeder ve bu katılımı
sevmeyenler için rahatsız edici bir durumdur.
Nur, bana insanların acılarını gösterir. Bu da
tembellerin işine gelmez. Karanlıkta yaşayan
kapalılığın evhamından rahatlar ve kendini
yaşamının efendisi ve gayesi yerine koyar. Nur
ise bunu ifşa eder ve bu yalanı su yüzüne
çıkarır ve yaşamın benliği sevmekte değil onu
feda etmekte gizlenmiş olduğunu açıklar aynı
zamanda “Öteki” nin benim hayatımın efendisi ve
gayesi olduğunu bana haber verir. Çünkü insan
hayatı yalnızlıkta değil işbirliğindedir.
Sevgi benliğin
güdülmesi değil benliğin inkârıdır. Cehennemim
kendi benliğimdir cennetim ise ötekidir. Nur
beni, benliğimden çıkıp ötekine doğru gitmeye
çağırır ve bu hareket genellikle acı vericidir
ama yaşama götüren dar yoldur. Karanlığın dili
umursamaz olmaktır ama nurun dili sorumluluktur.
Nurda ötekinin muhtaç durumuna katlanamam çünkü
onun ihtiyacı benim ihtiyacımdır. Karanlıkta ne
olursa olsun umursamadığımız şeylerden
rahatlarız ve sorumsuzluk içinde yaşarız. Nur bu
konuda sorumluluğumuz olduğunu bize açıklar.
Mademki nur benim
görmezden gelmeye çalıştığım benliğimi bana
keşfediyor öyleyse aydınlık bazen rahatsızlık
verici olur. Aaah insanoğlu görünüşü ve övgüyü
ne kadar sever ve yine insanoğlu kendine
olduğundan daha fazla itibar vermeye ne kadar
meyillidir. Nur bu hayali kırar ve normal ve
küçük olan hacmimi açıklar. Nurda kibirlik
kuruntusu olmaz ve iddia sözleri duyulmaz. Nurda
tevazu bulunur ve nurda benliğin bilincine
varılır. Nurda yeteneklerim yanında zaaflarımı
da görürüm. Nurda birçok sorunun sebebinin her
zaman başkası değil kendimin olduğunu görürüm.
Hiçbir kibirli insanın kendisi için kibirli
olduğunu söylediğini duydunuz mu? Rahipler
Bahçesi adlı kitapta anlatıldığı gibi, günün
birinde bir genç bilgi almak için ziyaret ettiği
manastırın itiraf pederine şöyle der: Ey pederim
ben kibirli birisi değilim, peder ise ona şöyle
cevap verir: Ey evlat sendeki gizli kibirlik
duygusunu bu ibareden daha iyi açıklayan bir şey
olamaz. Çünkü kibirli insan kendini mütevazi
zanneden kişidir. Aziz Pavlus’un bahsettiği eski
insan yani gizli gölge açığa çıkıyor bu nedenle
nur insanı sürprizlerle karşılaştırır. Daha iyi
olmam ve değişmem gerektiği açıkça ortaya
çıkıyor. Nur bana sevgi dilini öğretir ve benden
birçok kez özür söylemleri ister. Birçok defalar
başkasından hesap soracağıma kendimden hesap
sormam gerekliliğine nur beni sadakatle ikna
eder.
Nur bana,
benliğimi açıkladığı gibi başkalarını da
açıklar. Ama aynı zamanda benim üzerime
çevrildiği zaman da beni diğerlerine açıklar.
Aziz Merdivenli Yuhanna’nın dediği gibi, yalnız
başına koşan at kendini hızlı zanneder. Nur,
hizmetlerim, özverim ve sevgi miktarı için doğru
ve sadık bir ölçektir. Nur olanları okur ve
karanlığın iddialarına izin vermez. Nur ölçer
karanlık ise bağırır.
Nur hayattır ama
kusurlu durumlarda kınar “Hikmet sahibi kişiyi
kına seni sever, cahil kişiyi kına senden nefret
eder”, Süleyman’ın Meselleri böyle der. Ama
bizler “Nurun evlatları” olmaya ve “Nur bizde
oldukça yürümeye” ve nurda yaşamaya, kınanmayı
kabul etmeye ve alçakgönüllülüğü sevmeye ve
ötekilerini gördüğümüz için benliğimizi feda
etmeye kararlıyız. Öyle ise nurun silahları
nedir?
Azizlerin
hayatları kendi yaşamımız için bir ışıktır.
İncil nurdur. Mesih’in hayatı nurdur. Beşeri
edep bir yere kadar nurdan hafif parıltılar
taşır ama ilahi nuru hayata daha iyi yansıtan
itiraf gizemidir.
İtirafta insan,
Allah ve diğerleriyle olan ilişkilerinde kendi
benliğiyle karşı karşıya gelir. Orada
zaaflarıyla ve yetenekleriyle kendi kendini
tanır. Orada görevleri yanı sıra haklarıyla da
tanışır. Orada benliği ile mütevazi bir şekilde
karşı karşıya gelir ve her tür iddiayı iptal
eder. İtirafta kitap ışığında ve ruhsal
yönlendirme ile insan gerçeği nurun ışığında
okur ve karanlığın kuruntularını terk eder.
İtirafta hayatımı karanlığın sanıları içinden
okumam aksine yol göstermenin ışığı ve
yaptıklarımın gerçeğiyle okurum. Bu nedenle
kilise itiraf gizemini Hıristiyanlık hayatımızın
bir temel eylemi olarak düzenlemiştir. İtiraf,
insanlara nur olarak görünen Allah’ı görmemiz
için bizi temiz yürekli yapar. Nur Allah’tandır
ama bundan aydınlanma insanın elindedir. Nur
Allah’ın bize olan sevgisidir ondan aydınlanma
da bizim ona olan sevgimizdir. Yani Allah için
nurda yaşama kararlılığımızdır. Diğer bir
deyişle, daima hayat satırlarını karanlığın
şartlarında bizim çizdiğimiz ve hayal ettiğimiz
şekilde değil nurun ışığında gördüğümüz şekliyle
okumamızdır.
Bu nedenle İsa
müjdesine başladığı zaman bu günkü İncil
bölümünde de okuduğumuz gibi insanlara bir nur
olarak zuhur ettiğinde sözlerine şu çağrı ile
başlaması boşuna değildir: “Tövbe ediniz çünkü
göklerin egemenliği yaklaştı”.
Allah bize zuhur
eden bir sevgidir bizler de ona tövbe eden
insanlarız.
Amin.