Öz Ortodoksluk doktrinleri ve emanetleri

ÇAĞDAŞ ORTODOKS DİN ADAMLARI VE ESERLERİ

 

Áegina’lı Aziz Nektarios

MUTLULUĞUN YOLU


Kaynak: http://stmaterne.blogspot.com/2008/11/la-voie-du-bonheur-saint-nectaire-dgine.html

Fransézcadan Tûrkçeye çeviren T.S.

 

Hiçbir şey saf bir yürekten daha büyük değildir zira böyle bir yürek Tanrı’nın tahtı olur.  Tanrı’nın tahtından daha izzetli ne olabilir ?  Elbette ki hiçbir şey !  Tanrı, saf bir yüreğe sahip olanlar için Aralarında oturacağım ve yürüyeceğim; ve onların Tanré’sé olacağım, ve onlar kavmım olacaklar (2 Kor. 6:16) der.  Kim bu kişilerden daha mutlu olduğunu iddiaya cesaret edebilir ?  Zira neden mahrum kaldıkları iddia edilebilir ?  Kutsal Ruh’un tüm lûtufları ve ihsanları onların mutlu ruhlarında bulunmakta değil midir ?  Öyleyse, neleri eksiktir ?  Gerçekten de onlar hiçbir şeyin yokluğunu çekmezler zira zenginliklerin en değerlisini, bizzat Tanrı’yı ruhlarında barındırırlar.  Kendi iç benliklerini bir yana bırakıp mutluluğu başka yerlerde arayanlar ; bunun için uzak topraklara gidenler, dünyada yolculuk üzerine yolculuk yapanlar, varlık ve başarı hayalleriyle servet ve boş zevkler peşinde koşanlar, ya da bu dünyanın acı yarınlardan başka şey getirmeyecek mallarına sahip olmak isteyenler... ne büyük yanılgı içindedir ! 

Gerçek mutluluğun binasını kendi yüreğinin dışında kurmaya teşebbüs etmek, sık sık depreme uğrayan bir yerde, temelleri sağlam olmayan bir inşaat yapmaya benzer.  Elbette ki böyle bir bina günün birinde tümüyle çökmeye mahkûmdur.  

Kardeşlerim, gerçek mutluluk sadece ve sadece sizin içinizdedir.  Ne mutlu bunu anlamış olana !  Kalbinizi yoklayın ve kendi ruhî durumunuzu incelemek için zaman ayırın.  Tanrı’ya güveninizi mi kaybettiniz ?  Vicdanınız Tanrı’nın emirlerinden uzaklaştığınızdan mı şikâyetçi ?  Vicdanınız sizi adâletsiz davranmakla ve yalan söylemekle, Tanrı ve komşunuz karşısında görevlerinizi ihmal etmekle mi suçluyor ?  Ona dikkatle kulak verin : ola ki yüreğinizde kötü düşünceler ve ihtiraslar kaynıyordur ve böylece yüreğiniz eğri büğrü ve geçit vermez yollara sürüklenmiştir...  Yazık ki kendi yüreğini ihmal etmiş olan kişi kendisini pek çok iyiliklerden de mahrum etmiş ve yerine kötülükler koymuştur.  Böylece, sevinci kendisinden uzaklaştırmış, üzüntüye, kedere ve her türlü endişeye garkolmuştur.  İç huzuru olmayan kişi kendisini karmaşaya ve korkuya kaptırır.  Sevgi çıkıp giderse yerini nefret alır.  Kendini, vaftizi sırasında Kutsal Ruh tarafından sunulan ihsanlardan ve meyvelerden mahrum etmiş olan kişi, insanı kirleten ve sefilleştiren şeylere yaklaşmış demektir.

Kardeşlerim !  Merhamet Tanrısı sadece bizim mutluluğumuzu ister, bu dünyada olduğu kadar öbür dünyada da.  Kutsal Kilisesini bu amaçla kurmuştur : bizi günahımızdan arındırmak, kutsallaştırmak, Kendisiyle barıştırmak, göksel kutsamalarıyla donatmak için.  İşte bu Kilise kollarını açmış, sizi bekliyor.  Çabuk koşalım oraya.  Çok çabuk koşalım ve görelim ki Kilise, sırtımızdaki ağır yükü kendisi yüklenmek, Tanrı’nın güvenine kavuşturmak, yüreğimizi mutluluk ve sevinçle doldurmak için bekliyor bizi.

 

KUTSAL VAFTİZ

Çünkü Mesihe vaftiz olunanlarınızın hepsi Mesihi giydiniz (Ga 3,27)  Ne kadar gerçekle doludur havâri Pavlus’un bu sözleri !  Mesih’te vaftiz olanlar, eski insanın hırslar ve kötü arzularla lekeli gömleğini çıkarmış ve şimdi artık yüreklerinin en derininde yaşayan yeni insanın, yani bizzat Mesih’in gömleğini giymişlerdir.  Zira giydiniz kelimesinin artık üstümüzdeki giyeceklerle hiçbir ilgisi yoktur.  Burada bambaşka bir gerçek sözkonusudur : çok daha derin, meselenin özüne değgin ve hiçbir şeyin sizden koparıp alamayacağı bir gerçektir bu.  İmanımızı açıklamakla ve vaftizle gerçekten Mesih’i giyiniyoruz ve Tanrı’nın gerçek çocukları, Kutsal Ruh’un evleri, Yüceler Yücesi’nin tapınakları oluyoruz.  Bize verilen lûtufla kutsallığa, mükemmelliğe ve ilâhîleşmeye çağrıldık.  Bu şekilde, çürümekten azad kılındık, zira çürümezliği giyindik.  Artık günahkâr adamın elbisesinden soyunup, adâlet ve lûtuf insanını giyindik.  Ebedî yaşama kavuşmakla ölümü kovduk.

Aslında... vaftizimiz sırasında Tanrı’nın huzurunda girdiğimiz taahhüdün gerçekten bilincinde miyiz ?  Bundan böyle Tanrı’nın gerçek oğulları ve Kurtarıcımızın gerçek kardeşleri olarak davranmamız gerektiğini anladık mı ?  İlk görevimizin, irademizi bizatihî Tanrı’nın iradesi ile bağdaştırmak olduğunu ; günahtan kurtulmamız gerektiğini; kendimizi tüm gücümüzle, tüm ruhumuzla ve tüm yüreğimizle merhamete adamamızın şart olduğunu ; Tanrı’ya şükretmemiz ve Onu yüceltmemiz gerektiğini ve gözlerimizi Onunla ebedlere kadar birleşeceğimiz âna çevirip o ânı hasretle bekleyeceğimizi iyice anladık mı ?  Yüreğimizin bundan böyle ancak gerçek sevgiyle dolup taşacağını, dolayısiyle komşusunu gözardı edemeyeceğini kavradık mı ?  Nihayet, tek  amacımızın kutsallaşmak ve mükemmelleşmek (=kâmil insan olmak) olduğuna ; Tanrı’nın yaşayan sûretleri (=benzeyişi), Onun melekûtunun, yani Göklerin krallığının çocukları ve mirasçıları olduğumuza kanaat getirdik mi ?    

İşte bütün bu sebeplerledir ki Tanrı’nın bizi çağırışına lâyık olmak ve günü geldiğinde eylemlerimiz yüzünden önünden kovulmamak için ruhî mücadelemize ara veremeyiz.  Evet kardeşlerim, bu mücadeleyi gayretle ve fedakârlıkla kazanmayı yürekten amaç edinmeliyiz.  Cesaretle, dikkatsizlik etmeden, endişeye kapılmadan, sınavlar karşısında tökezlemeden yürüyelim : Tanrı bizimledir, yardımcımız ve desteğimizdir, erdemin zorlu yollarında bize güç verecek ve bizi rahatlatacaktır.

RUHÎ MÜCADELE

Yaşamımızın hedefi mükemmelliği ve kutsallığı elde etmektir.  Bu, Tanrı’nın Ona lâyık çocukları ve Melekûtunun mirasçıları olmak demektir.  Önceliği şimdiki yaşamımıza ait şeylere vererek kendimizi gelecek hayatımızdan mahrum etmekten kaçınalım.  Bu dünyanın kendine özgü endişelerini ve maceralarını ön plana koyup gerçek yaşamın hedefinden ve anlamından sapmayalım.  Oruç, gece dua toplantıları, dua... beklediğimiz meyveleri tek başlarına veremezler.  Bunlar bizatihî gerçek hedef değil, hedefe ulaşmak için araçlardır.  Onun için yaktığınız mumlar gerçek erdemlerle süslü olsun.  İçinizdeki hırsları kökünden sökmek için aralıksız mücadele edin.  Tanrı’nın evi olması ve Kutsal Ruh’un ilâhî hediyeleriyle dolması için yüreklerinizi tüm kirlerden arındırın.

Sevgili kardeşlerim, bütün düşünceleriniz ve endişeniz sadece buna, daha önce de bahsettiğimiz ve hiç bir durumda unutulmaması gereken bu hedefe yönelsin.  Tanrı’ya yönelttiğiniz dualar bu amaçladır.  Hayatınızın her ânında Tanrı’yı arayın.  Ama doğru yerde : yüreğinizde ve sadece yüreğinizde arayın.  Ve nihayet, Onu bulduğunuzda, Keruvlar ve Melekler gibi huşû ve korku içinde huzurunda durun zira Onu bulduğunuz anda yüreğiniz Onun tahtı olacak.  Rabb’i bulmak için, toprak gibi, topraktan da daha mütevazı olun zira Tanrı kibirlilerden tiksinir oysa tevazu sahiplerini sever ve onları ziyaret eder.  Onun için İşaya’nın ağzından şöyle demiştir : “... fakat ben ona, düşküne, ve ruhu kırık olana, ve sözümden titreyen adama bakarım” (İşaya 66,2).  Onun içindir ki yürüttüğün doğru mücadele olsun, Tanrı da seni güçlendirecektir.  Zira bu sonsuz mücadele ruhî durumumuzun aynasıdır : bu tür bir mücadele vermemiş olan kişi kendi iç benliğini de hiç bilmemiştir.

 “Ufak günahlarınız” olarak gördüklerinize dikkat edin.  Eğer yanlışlıkla bir günaha yenik düşerseniz, ümitsizliğe kapılmayın : kendinizi çabuk toparlayın, Tanrı’nın önünde diz çökün, sizi sadece O ayağa kaldırabilir.  Derin bir kedere gömülüp kalmayın, bu sadece sizin kibrinizi saklamaya yarar.  Zaman zaman kapıldığımız abartılı keder durumları ve ümitsizlik anları bizim için iyi değildir, gittikçe gerçek bir tehlikeye dönüşür.  Çoğu zaman bu keder ve ümitsizlik halleri, yürütmekte olduğumuz iyi mücadeleye son vermemizi isteyen şeytanın işidir.

Derinlere kök salmış zaaflarımız, kusurlarımız ve ihtiraslarımız da vardır ; zaten çoğu bize miras kalmıştır.  Bütün bunlardan fevrî çarelerle yahut endişeye ve ümitsizliğe kapılarak değil ; sabır, sebat, eğilimlerimize karşı irade gücü ; özen ve dikkatle kurtulabiliriz.  Gerçekten de mükemmelliğe götüren yol uzun ve zordur.  Size gerekli gücü vermesi için Tanrı’ya dua edin.  Düştüğünüzde sabır gösterin, ayağa kalktığınızda ise güç teselli bulan çocukların çoğu zaman yaptığı gibi bağıra çağıra gözyaşı dökmeyin.  Sürekli uyanık olun ve ayartmaya kapılmamak için sürekli dua edin.  Ve eski hatâlarınıza tekrar düşerseniz ümitsizliğe kapılmayın ; bunlardan kurtulmak kolay değildir, çok defa da bunları alışkanlıktan tekrarlarız.  Yine de bunların üstesinden gelme yolu zamanla ve sebatla bulunur.  Bunu bilin ve ümitsizlikten uzak durun ! 

DUA

İnsanın ilk görevi dua etmektir.  Tanrı’nın sûretinde yaratılmış olmakla Onu özler ve özlemle Ona yükselmeye çalışır.  İnsan ne kadar dua ederse, dünyevî arzulardan o kadar uzaklaşır, göksel zenginliğe o ölçüde ulaşır ; ruhunu bu hayatın zevklerinden kurtardığı ölçüde göklerden gelen gerçek sevince kavuşur.  Edindiğimiz tecrübelerle bunun tanıklığını yapabiliriz.  Tanrı, Kendisine uygun şekilde, yani kusurluluğumuzun ve liyakatsizliğimizin farkında olarak sunduğumuz yakarışları kabul eder.  Bunun içindir ki içimizdeki kötülüğü tümüyle reddetmeli ve Tanrı’nın emirlerine uymalıyız.  Bunu yapabilmek alçakgönüllülük ve kendini gerçek ruhî gayrete adamayé gerektirir.

Endişelerinizi Tanrı’ya teslim edin.  O sizin İnayetinizdir.  Korkuya kapılmayın ; aklınız karışmasın : Tanrı ruhlarınızın gizli derinliklerini araştırır ve isteklerinize Kendi usulünce cevap verir.  Bu sebeple, isteyin, cesaretinizi kaybetmeyin ve eğer beklentiniz gerçekleşmez ise şikâyete hakkınız olmadığını unutmayın.  Yüceler Yücesi’nin yollarını bilemezsiniz ; onun için sükûnetinizi muhafaza edin ve gözlerinizi her an Ona çevirin.  İstekler ve dualar tek başlarına mükemmelliği sağlayamazlar.  Sadece Rab, emirlerine uyduğumuz her defa, içimize yerleşmek suretiyle bizi mükemmelliğe götürebilir.  İlk emirlerden biri de ille de kendi isteklerimizin değil, Onun öğrettiklerinin gerçekleşmesini istememizdir.  Melekler, haklı olarak, gökte bunu böylece uygular.  İşte bunun içindir ki eğer Mesih içimizde değilse, dualarımız ve taleplerimiz boşunadır.    

SELÂMET

Selâmet, Tanrı ile barışmış olanlara cömertçe dağıtılan ilâhî bir lûtuftur.  Karanlık olan günahın aksine, huzur ışığa benzer : günahkâr hiçbir zaman selâmete kavuşamaz.  Günaha karşı mücadele edin ve kendi ihtiraslarınızın uyanması sizi şaşırtmasın.  Mücadeleden galip çıkarsanız, uyanan ihtiraslar sevince ve selâmete dönüşecektir.  Yenik çıkarsanız (Allah korusun) üste çıkan, keder ve şaşkınlık olacaktır.  Yahut da sıkı bir mücadele verdikten sonra, geçici olarak günah galip gelirse, mücadelenizde sebat edin ; sonuçta galip geleceksiniz ve selâmete kavuşacaksınız. 

Herkesle beraber selâmetin, ve kimsenin onsuz Rabbi göremeyeceği kudsiyetin ardınca gidin.”  (Herkesle barış içinde olmaya çalışın ; kutsallığı arayın, kutsallık olmaksızın kimse Rabb’i göremez ((İbranîler, 12:14).  Selâmet ve kutsallık, Tanrı’nın yüzünü gayretle arayanlar için gerekli iki şarttır.  Selâmet, kutsallığın üzerine inşa edileceği temeldir.  Geçimsiz ve öfkeli bir yürekte selâmet yoktur.  Öfke ruhumuzda kaldıkça kin ve nefret sebebi olur.  Komşusuyla bir an önce barışmak bunun için gereklidir : yüreklerimizi kutsal kılacak ilâhî lûtuftan mahrum kalmamak için !  Kendisiyle barışık olan, başkalarını da barıştırır ve Tanrı’nın selâmetinde kalır.   

SEVGİ  (AGAPE)

Tanrı’dan her gün size sevmeyi lûtfetmesini isteyin.  Başkalarıyla ilişkilerinizin kalitesini gerekli bütün uyanıklıkla koruyun ve onlara saygı gösterin zira onlar Tanrı’nın “sûreti”dir.  Sadece güzel bir vücudun görüntüsü sizi çelmesin : yürek saf dualarla ısınmadıkça, sevgi sadece bedensel kalır, bunun sonucunda ise düşünce bulanıklaşır ve yüreğinizde küllerden başka bir şey kalmaz.  Sevgi lûtfunu tüm saflığıyla korumakta dikkatli olan kişi, İncil’in öğrettiği sevgiyi adım adım ve sessizce salt duygusal aşka dönüştürmeyi amaçlayan Şeytanın tuzağına düşmez.   

AYIRDETME YETİSİ  (TEMYİZ KABİLİYETİ)

Her durumda size akıllı ve bilgece davranmanızı, her türlü aşırılıktan kaçınmanızı tavsiye ederim.  Ayırdetme yetinizi kullanarak ilerleyin.  Aynı şekilde, tahammül edemeyeceği aşırı yüklerle, bedeninizi zayıf düşürmeyin.  Bedene çile çektirmenin sadece ruhun mükemmelliğe erişmesine yardım amaçlı olduğunu unutmayın.  Mükemmelliğe ulaşmanın tek yolu, doğru ruhî mücadeledir.  Dolayısiyle ipi gerektiğinden fazla germeyin.  Tanrı’nın, lûtuflarını zorlamadan dağıttığını unutmayın : Ondan aldığımız tümüyle karşılıksızdır zira Onun mağfiretinin ve bağışlamasının sınırı yoktur.  Bu erdemlere peşinen sahip değilseniz, çıtayı çok yükseltmeyin ve büyük çilelere girişmeyin ; aksi takdirde, yükselme ve cüret derken yolunuzu şaşırabilirsiniz.  İhtiraslar altında ezilirken, budalalar ve kendini beğenmişler gibi yanılgıya düşme tehlikesi vardır.  Kendini ihtiraslarından arındırmış olanlara, lûtfun armağanları ödül olarak, gösterişsizce ve en beklemedikleri anlarda dağıtılır. 

KİBİR

Aklın kibirlenmesi, Tanrı’yı red ve Kutsal Ruh’a küfreden şeytanî gurura benzer.  Bunu ıslah etmek çok zordur.  Aksine, yürekteki gurur şeytandan gelmez ; zenginlik, galibiyet, ruhî ve fizikî şan ve şeref (zekâ, güzellik, kuvvet, beceriklilik...) gibi farklı durumlardan ve olaylardan kaynaklanır.  Bütün bunlar, düşüncesiz kişilerin başını döndürür ; kendini beğenmişliğe götürür ama inançsızlığa sürüklemez...  Çok defa Rab bu kişilere acır ve ilâhî terbiyesiyle onları sağduyuya döndürür.  O zaman, duydukları pişmanlık sayesinde bu insanların yürekleri şan ve şeref peşinde koşmaktan vazgeçer ve salâha kavuşur.  Görüşüme göre, tüm ruhî dikkatimizi içimizdeki kibiri ve gururu ve benzer duyguları bertaraf etmeye yoğunlaştırmamız gerektiğini söylemem yerinde olacaktır.  Hele bir de bu duyguların yerine gerçek tevazuu (alçakgönüllüğü) koyabilirsek, o zaman her şeye sahip olduğumuza kanaat getirebiliriz.  Zira Rab’de tevazuun olduğu yerde, doğrudan Tanrı’ya götüren bütün erdemler de bir araya gelmiş demektir. 

HRİSTİYAN ASALETİ

Mesih’in emri uyarınca, hristiyanlar mükemmelliğe ve kutsallığa yönelmelidir.  Mükemmellik ve kutsallık önce ruhumuza iyice yer eder, ondan sonra da düşüncelerimize, isteklerimize, sözlerimize ve eylemlerimize işler.  Böylece, insanın ruhunu dolduran her şey, dışına da taşar ve insanın tüm karakterine yansır.  O zaman herkese şefkatli davranırız.  Sözlerimiz ve eylemlerimiz, Kutsal Ruh’un yüreğimizin derinliklerinde taşıdığımız lûtfunu yansıtmalıdır.  O vakit tüm yaşamımız, yüceltilenin öncelikle Tanrı’nın adı olduğuna şahadet edecektir.  Sözünü tartan, eylemlerini de tartar.  Söylediğine dikkat eden, giriştiği işe de dikkat eder, ölçüyü ve âdabı aşmaz.  Zira gereksiz sözler nefrete, kine, kedere, tartışmalara, her türlü karışıklıklara, hattâ savaşlara yol açar.  Demek ki şefkat ve derin bir saygı !  Dudaklarımızdan hiç bir zaman kırıcı sözler, Tanrı’nın lûtfuyla peşinen lezzet katılmamış kelimeler çıkmasın.  Ağzımızın söyledikleri bizzat Mesih’ten geliyormuşcasına iyilik dolu olsun ve ruhumuza verdiğimiz terbiyeyi aksettirsin.  

OVGULER

Hristiyanın görevi, bedenen ve ruhen Tanrı’yı yüceltmektir.  Zaten her ikisi de Tanrı’ya aittir ve bu sebeple bizim onları ne aşağılamaya ne de bozmaya hakkımız vardır.  Bedeninin ve ruhunun Tanrı’ya ait olduğunu hatırlayan herkes, bedeni ve ruhu karşısında Tanrı sevgisi ve huşû duyar ve onların kutsallaşma gerekçesi olan Tanrımız Rab ile sürekli ilişkide kalarak onları günahtan korur.  Böylece insan, Tanrı tarafından kutsallaştırıldığını ve bu şekilde Onunla birleştiğini her hatırladığında hem bedeni hem de ruhuyla Tanrı’yı yüceltir.  Davranışlarını ilâhî kurallara uygun hâle getirmek üzere iradesini Tanrı’nın iradesi ile uyumlu kıldığı her defa bu mümkündür. 

Tanrı’yı böylece hoşnut etmek, artık kendisi için değil Tanrı için yaşadığına şahadet etmektir.  Göklerin Melekûtunu yeryüzünde kurmaktır.  Bu durumda, Tanrı’nın adını yüceltmek ve Akşam Âyininde ilân ettiğimiz gibi : Ölümsüz Babanın kutsal izzetinin sevinç ışığı; aziz ve pâk gerçek Nûrun okşayıcı ve neşeli ilâhî ışığı olan İsa Mesih’i yeryüzünde parlatmak her fırsatta mümkün olur ! 

Şayet gerçekten böyle davranmaya karar verirsek, henüz Tanrı ile karşılaşmamış veya Onu tanımamış olanları doğrudan Ona götürecek gerçeğin yolu oluruz.

4-5-2009 tarihinde yazéldé.

4-5-2009 tarihinde güncellenmiştir.

SAYFA BAŞINA DÖN