1990 yılında, Tanré herkesin sıkıntısını bilir, kötü huylu melanin tümörüne (en kötü kanser türü) yakalandı. Doktorlar, hiç zaman kaybetmeden, kötü huylu tümörün çıkarılması için, hemen ameliyata alınmasına karar verdiler.
Ameliyattan sonra ve kendisine sancılı kemoterapiler de uygulandığı halde, doktorlar, durumun kötüye gittiğini tespit ettiler. O zaman bay D. D., Aynaroz’a geldi. Rahip Paisios’a gitti, acı ve ciddî hastalığını kendisine söyledi.
Rahip Paisios onu, sevgiyle, küçük kiliseye aldı ve az bir zaman için büyük acıyla dua etti. Bittiğinde, biraz kutsal su aldı ve bay D.’ye içmesi için verdi. Kendisine bir düğümlü ip tespihi de verdi ve onu cesaretlendirdi:
─ Sakın üzülme, her şey, Tanré’ın yardımıyla iyiye gidecek! Sen iyileşeceksin. Ancak, olabildiğince, Tanré’ın yanında olmaya dikkat et. Kiliseye git. Her zaman, günah çıkaran papazın direktiflerine göre günah çıkar ve komünyon al.
İnsanlar, dalgalar tarafından vurulan bir gemi içerisinde bulunuyorlar. Açıkgöz olanlar, iyi endişelerle, köpürmüş denizlerden kurtulup, limanda bulunan İsa Mesih’imizin Kilisesine girmeye koşuyorlar ve orada da dinleniyorlar.
─ O saatte - söylediklerini dinleyen biri -, onun sözünü kesti ve kendisine, “Rahibim, benim günahlarımı çıkarmanızı isterim” dedi.
─ İstersen, şurada daha aşağıda bulunan, günah çıkaran bir papaza git, senin günahını çıkarsın diye cevap verdi. Ancak, daha iyi olan, orada devamlı kaldığın yerde, günah çıkaran bir papazın olmasıdır. Çünkü, günah çıkaran papaz, bir doktor gibidir. Gereken ilâcı gereken zamanda verebilmesi için, her an hastanın durumunu bilmesi gerek. Ben sana şimdi bir ilâç verebilirim. Fakat, birkaç gün sonra senin durumun değişecek olur ve senin başına başka bir hal gelirse (manevî bir şey yani), işte o zaman, daha önce sana verdiğim ilâç, senin için yaramaz bir hal alacaktır. Günün birinde, soğuk algınlığı sonucu olarak başım ağrımış, bir yakı kâğıdı koydum ve baş ağrım geçti. Bunu biri gördü ve bir gün başı ağrıdığı zaman o da bir yakı kâğıdı yapıştırdı. Fakat, baş ağrısı daha da kötü oldu. Çünkü onun baş ağrısı soğuktan değil, ateşi olduğu için başı ağrıyordu. Günah çıkaran papazın durumu bilmesinin gereğini anladınız mı şimdi?
*
İncil’i okuyunuz. Çünkü o Tanré’ın ilhamıyla yazılmış ve onda Kutsal Ruh vardır. Onu kim okursa, aklı aydınlanıyor ve ruhu da arınıyor.
*
Siz, her zaman elinizden geleni yapınız. Kalanlarını da güvenle Tanré’ya havale ediniz.
*
Yavaş-Yavaş Tanré’ya olan saygıyı yıpratıyorlar
L. S. İle birlikte bir arkadaş grubu, Rahip Paisios’u ziyaret ettiler ve kendilerine şunları söyledi:
─ Evlerinizde ikonaları doğu istikametinde koyasınız. Kandili de çanak yıkadığınız yerde yıkamayın. Çünkü o sular temiz olmayan lağım sularına gidiyorlar. Bu sulara herhangi bir saksıya atınız. Aynı zamanda, kandilde kalan fitilleri de çöp tenekesine değil de, onları önce yakınız sonra da külünü gene herhangi bir saksıya atınız.
Sayın L. S. Rahip Paisios’a, evlerimizde çeşitli halıların üzerinde var olan ve sürekli çiğnediğimiz bu istavrozlar hakkında da kendisine bir soru sordu. Rahip Paisios da şöyle cevap verdi:
─ Bilesiniz ki, üzerlerinde istavrozu olan bu halı ve paspasları, kilisenin düşmanları onları bilerek üretiyorlar. Amaç da, Hıristiyanlar, kutsal haçı çiğneyip, «Eh... bu bir şey değildir!» diyerek, yavaş-yavaş Tanré’ya olan saygıyı yıpratmak içindir. Siz dikkat ediniz, halı alacağınız zaman, üzerinde istavroz olmasın. Halı satan tüccarlara da, iyilikle, halıyı niçin almadığınızı söyleyiniz. Böylece, onlar da bu çeşit, üzerlerinde istavrozu olan halıları almayacaklar. Halı üreticileri bu durumu görünce, bu şekil halıların satılmayacaklarını anlayacaklardır.
Sen çok dikkat edesin!
Elektronik kimlikler sorunu meydana geldiğinde, sayın L. çok çok düşünmüştü. Çünkü, çeşitli insanlardan birçok fikirler duymuş olup gerçeğin nerede bulunduğunu anlayamamıştı. Rahip Paisios’u, bu konular ile 666 sayısı hakkında, fikrini almak için, onu ziyaret etmeğe karar verdi.
Diğerleri yanında, Rahip Paisios kendisine şunu da açıkladı:
─ Bu sayı, İsa Mesih düşmanının sayısıdır. Hiçbir surette ve hiçbirimiz bu şekil elektronik kimliği kabul etmemesi gerek. Kredi kartlarını da almamamız lâzımdır. Çünkü, onların arkasındaki var olan siyah manyetik şeritteki çizgisel sistemde 666 kodu vardır. Ancak, bunlar çıplak gözle görünmüyorlar. Sadece, elektronik bilgisayar onları okuyabiliyor. Sen dikkat, birinin ve diğerinin dedikleri seni yanlarına çekmesin. Çünkü, herkes istediğini söylemekte serbesttir. Biz, kulağımızı sadece Tanré’ın isteklerini ve bize Kutsal Kitaplarla dediklerini işitmekte kullanacağız. Ne kadar dikkat etmemiz gerektiğini anlamak için sana bir örnek vereceğim:
Bir çocuğun Hıristiyan olması için, papaz, çocuğun ne demesini ister? “Şeytanı inkâr ediyorum”. Küçük çocuk ne «evet» ne de «hayır» diyor, sadece ağlıyor. O vakit papaz ne yapıyor? Onu suyun içine daldırır, okuduğu dualar esnasında Kutsal Ruh iner, çocuğun hiç haberi olmadan, artık çocuğun içine Kutsal Ruh yerleşiyor ve böylece, hayatı boyunca içinde ilâhî erdemi olarak Hıristiyan oluyor. Şimdi de, mühürlendikten sonra, - velev ki bilmeden de olsa - eğer birileri gereken dikkati göstermezse, işte o vakit, üzerinden ilâhî erdem gider ve yerine şeytanî enerji girer. Ve de o bilmeme için, ki mühürlenmesine sebep olmuştur, kendisi suçludur. Çünkü o, öğrenmesi için çaba göstermedi. Oysa, peygamberlerimiz, havarilerimiz ve de Tanré’mız, bize bütün bunlar için bilgi vermişlerdir. Ancak, biz ona, “biz bilmiyorduk” dediğimiz, O bize ne diyecek? «İki yüzlüler, gökyüzünü ayırt etmeyi biliyorsunuz, zamanın işlerini ayırt etmeyi mi bilmiyorsunuz?» (Mattheos, bölüm 16,3).
Önce, Tanré’ya yakın olmak
Bazı çiftlerin çocuk yapamama durumları çok olup, ilim de ellerini yukarı kaldırdığında, bu üzüntüleri içerisinde Rahip Paisios’u hatırlıyorlardı. Birçok hadiselerden bir tanesini burada zikrediyoruz:
A. N. H.’dan bayan K.’nın büyük problemi vardı: Evleneliden birçok sene geçmişti, fakat bir türlü çocuk sahibi olamıyordu. Seneler de geçtikçe, problem de büyüyordu. Kalbinde, birçok sıkıcı ve rahatsız edici fikirler doğmağa başladılar: «İnsanları ne diyecek? Biz arkamıza kimi bırakacağız? Bir çocuğu evlât mı edinmemiz gerekecek?» Genel anlamda, hem hanım hem de kocası bu tür düşüncelerden bunalıyorlardı. Hiçbir yerde bir umut ışığı görmüyorlardı. Doktorlar, ilim ve herkes herhangi bir noktada kendilerine yardımcı olamayacaklarına kanaat getirmişlerdi. İşte o zaman, Rahip Paisios’u ziyaret edip ona acı sırrını ifşa etmesine karar verdi ve öyle de yaptı.
Rahip Paisios onu teselli etti:
─ Canın sıkılmasın! Git, bir genel günah çıkar (senelerce günah çıkarmamıştı), komünyon al, günah çıkaran papaz sana söylediğinde, Tanré da sana evlât verecektir. Siz de dua edin, ben de dua edeceğim.
İyi karı koca, kendilerine verilen tavsiyeyi tuttular, Rahip Paisios’un vaadi gereği Tanré da onlara evlât verdi. Onlar bugün çok güzel bir ailedirler. Mesut ve bahtiyar ve Rahip Paisios’a da iki kere minnet borcu hissediyorlar. Evvelâ, kilisenin dinsel sırlarıyla, İsa Mesih’imizin yanına gitmeleri için kendilerine yardımda bulundu. Sonra da, tabiî olduğu gibi, O’nun bol bol bağışını tatmaktı.
Biz, Rahip Paisios’un yanında senelerce olduğumuz için ve de böyle durumları sayısızca yaşadığımız için, gördük ki, her defasında aynı usulle çalışıyordu. Yani, önce, insanlara, kilisenin aracılığıyla, günah çıkarma dinsel sırrı ve komünyon almayla, iyi yürekli Tanré’mıza yaklaşmayı anlamalarını isterdi. Sonra da O, onlar O’ndan istemeseler de, kendilerine istedikleri hediyeyi verecektir, yeter ki o hediye onlar için zararlı olmasın. Hediyelerin verilmeyişi, Tanré istediği için değil de, insan, bütün bağışların kaynağından uzaklaştığı için olduğunun altını çiziyordu. Ki Tanré, bağışların kaynağı olup, insan kendi kabahatinden dolayı Tanré’ın azametinden mahrum kalıyor.
Ölüm yoktur!
Bir gün Rahip Paisios’a, bir tanıdığımızın kardeşinin, tedavisi olmayan bir hastalıktan hasta olduğunu, doktorların herhangi bir insanî yardımın yapılamayacağını söylediklerini ve kendisine sadece kısa bir ömür biçtiklerini söylemek için inmiştim.
Rahip Paisios’a dedim:
─ Rahibim, öleceği için, doktorlar da herhangi bir yaşama ümidinin kalmadığını söyledikleri andan itibaren üzülüyorlar ve ne yapacaklarını bilemiyorlar. Tanré’ya dua etmeleri gerek mi?
Ve Rahip Paisios da:
─ Evvelâ, kendilerine üzülmemelerini söyle, çünkü ölüm yoktur. Sadece bir hayattan başka bir hayata gidiş vardır. Görüyorsun ya, Havari Pavlos da diyor ki: «Ahrete inanmayan diğerleri gibi, siz ahrete inananlar olarak ölüm için üzülmeyiniz». Şimdi de, dua etmeleri gerekiyor mu diye, şu sebepten gerekiyor: Herhangi biri için, Tanré günahlarından dolayı kendisine tedavisi olmayan bir hastalık verecek olursa, o vakit biz de Tanré’ya, onun sevgisinin doğru istikamete harekete geçmesi için dua etmezsek, o vakit insan, hastalığı onu götüreceği yere gider. Ancak, bazıları onun için Tanré’ya dua ederlerse, Tanré’ın sevgisinin o insan için hayırlı olanını görür ve o vakitte, bizim dualarımız sayesinde, Tanré her şeyi bilen bir olarak, o hastanın hayatının kalan kısmının nasıl gelişeceğini görecektir. Eğer, o hasta kişi hayatta kalmakla ruhu daha fazla faydalanacağına karar verirse, o zaman yaşamını uzatır. Eğer değil ve de Tanré da bu an daha iyi diye karar verirse, o vakit onun canını alır.